2 Aralık 2013 Pazartesi

Gittim Ben

Küfürlerimi üzerine bu kadar yakıştırmanı alkışlıyorum bu gece. Kendini kandırmanı, etrafa boş bakışlarını... Sahi seni mi sevdim ben? Gözümde büyüttüğüm sen miymişsin sahiden? "Orospu çocuğuyum" diyememenden, ama orospuların bile sahiplenmek istemeyeceği cinsten bir adam mı sevmişim? Adam derken de ağız alışkanlığı işte, alınma üzerine. Zaten ne zaman güzel şeyler söylesem sana yerini yadırgardır sen. 

Ben hep çok güzel severdim, sende çok güzel sevişirdin. Hoş onu bile benden öğrenmiş olmana diyecek sözüm yok. Ben seni bulduğum yeri unutmadım ama, sen ne olduğunu çabuk unuttun bu şımartılmayla... Verdiklerimin fazlalığıyla daha iyisine bulacağına inancın mı arttı? Bulamayınca dönüşlerinin sebebi sevmen değil de sevilmen olabilir mi acaba?

Geçmeyecek sandım acım. Unutamayacağım. İlk gün ki gibi taze kalacak özlemin.. Meğer iki satırmış seni unutmak. Yazdığın tek bir devrik cümleymiş. Öyle kolay geçermiş... 7 ay sonra, sensiz geçen, yalnız geçen, yönümden emin olamadığım onlarca gece sonraymış bitimi.. Öğrendim, herşey bitermiş. Senin kokun; geçermiş... İzlerin; silinirmiş... Senin için kendimi kırmaya değmezmiş ve ben zaten bir tek kendimi acıtışımı severmişim...

(Ona seni seviyorum der, benimle sevişirdin. Ona güzel yalanlar söylerken dürüst olmak için beni seçmiştin. Beni acıtmak kolaydı belki, severmiş gibi yapmak... Oynamak kolaydı ya da şişelerde sarhoş olmak... Onca yalanın içinde tek bir gerçeğin var şimdi; gittim ben.. Ve o çok sevdiğin kokumu bir daha soluyamayacaksın. Ben yaşarken sen gün ve gün nefessiz kalacaksın. İnan bana merhametim yok artık sana!... Hayattan bir gece daha çaldım bu gece ve kalkan kadehler yalnızlığıma...)

Ben seni herkesten başka, herkesten ayrı, içime çeke çeke... Çok sevdim. Ne yazık bende seni yine sen bitirdin.. Uğraşarak yaptığım bir makyajı siler gibi  "çok güzeldi ama uyku vakti" eşliğinde, seni sildim... 

(Ben senin Tanri ellerini unutmam, sen bana nasıl sarıldığını, kokumla uyuduğunu, sabah sana günaydın deyişlerimi, girdiğim kılıkları, gülüşlerimi, o seni seven sarhoş hallerimi, kucağında ağladığım günü unutma... Ben sırtıma akan yaşlarını unutmam, sen yediğin yemeklerimi, 40 yıl hatırı olan içtiğimiz kahveleri, sevdiğin giysilerimi, uzun saçlarımı, baş parmağını tutarak, uyuyuşumu unutma..) 

21 Ekim 2013 Pazartesi

Son'un sonu...

Saysam günleri parmaklarıma sığmazlar ki.. Sensiz geçen kaçıncı gece? Sesinsiz, kokunsuz, ellerinsiz bu kaçıncı ay? Herkes başka birşey için yazar ya, ben unutmak için yazdım. Hatırladıklarımı bir sayfaya boşaltıp kurtulmak, geçmesi umuduna tutunmak ve yazdıklarımı hiç okumamak için yazdım. Başkaları anlatsın diye yazdıklarımla sevgisi... Bil diye söylüyorum; bu da son yazışım...

"Baban bile gelmiyor ben neden geleyim" deyişinden bir sene geçti... Kırıldığım yeri unutmadım. Kırdığın yerse hala acıyor... Hangimiz daha özgürüz şimdi yada hangimiz daha mutlu bilmiyorum. Başka mevsimler sana ben gibi geldi mi mesela? Ben tüm çabalarıma rağmen ait olmazken kimseye sen bir kokuya daha alıştın mı mesela? Benim gibi mi tuttun ellerini? Nasıl öptün? Çekebildin mi içine de ben gibi.. Hepsi bir yana göğsünde ağladın mı? Beni ıslatan gözyaşlarının izi başlarında da var mı? Ona da açabildin mi kalbini? Kötü anılarını dinledi mi susarak, seni sararak, saçını okşayarak?... Onu kucağına alıp sıkı sıkı sarıp hıçkırıklara boğuldun mu? Ki hala durur göz yaşların sırtımda.. Senin kabusuna uyandı mı başkası? Başında bekledi mi? Bir bebek gibi sana bakabildi mi kıyamadan? Düşersin diye hep daha dik durmaya çalıştı mı? Hastalıklarına dikkat edebildi mi? Önemsedi mi acaba? Senin için muhasebeyi öğrendi mi mesela? Herşey olmaya çalıştı mı ben gibi? Yetebilmek adına harcadı mı kendini hiç düşünmeden?... Sen uyurken seni izledi mi? Ki hala durur bende sen uyurken çektiğim o videolar.. O savunmasız, o melek, o bebek halin... Daha da önemlisi "kızma annene git sarıl" dedi mi? Sana ait olanları ben gibi sevebildi mi? Bilir mi babana olan hayranlığını, abine kızmalarını, kız kardeşlerine verdiğin önemi, o güzel mesajlaşmalarınızı... En kolay annene sinirlendiğini ama yine de kıyamayıp hemen sonra nasıl pişman olduğunu.. Farkında mı tüm bunların? Benim daha bildiğim nice şeyi biliyor mu? Çayı hangi bardakta seversin? Koyuluğu nasıldır? En sevdiğin yemeğin en yağlılar olduğunu ama sana zarar verdiğini? En sevdiğin rengi, pantolunu, hırkayı.. En yakın arkadaşını anınca içinin burkulduğunu... Sırf hatırlamamak için kaçışlarının farkında mı? Kahveyi nasıl içersin, aslında çokta aramazsın... Çekirdek yemekten zevk aldığını, bazı dizileri çok sevdiğini, siyasete olan merakın ve sinirlenebilmeni bilir mi? Soyadının önünde ki adın sahibi hakkında bir fikri var mı? Tarihi kitaplar okumayı sevdiğini yine de hiç bitiremediğini, gözlüklerini kullanmayı unutup başına vuran ağrısını, sigarayı bırakmaya çalışırken daha çok içine çektiğini ve bu zıtlığa rağmen bir şeyi başarmak istediğinde sahip olduğun azmi ve hep başarmanı.. İnsanların seni kırdığını ama senin hep affettiğini.. Kalbine leke yapan çiziklerini... Yardım etmek istediğin birine edemeyince başka şeylere kızışını... Sinirlendiğinde gözlerinin değişimini, ellerinin avuçlarını sıktığını, yürürken ayaklarını yana açtığını ve sağ ayağının inatla daha yanda duruşunu, uzanarak oturmayı sevdiğini o yüzden sandelyede kayışını... Sol elle sigarayı daha çabuk söndürdüğünü o yüzden benim sağ elini tuttuğumu.. Gece üzerini mutlaka açtığını, hasta olacağını bile bile klimanın altından yaz boyu kalkmayışını, ilaçlarını güneşte unutma ihtimalini ve hastayken inatla doktora gitmemekten yana olduğunu... Huyunu suyunu bilir mi? Kızınca uzaklara baktığını, gün ışığında sigara içerken gözlerini kıstığını... Söndürürken küllükte küçük bir tur attırışını? Tavuklu şehriyeli çorbayı çok sevdiğini.. Kırmızı ete olan düşkünlüğünü... Evde mutlaka rahat birşeyler giydiğini... İnce yastıkta uyursan rahat edemeyeceğini, kahvaltı yaparken en çok bal kaymağı sevdiğini.. Ve benim bildiğim başka bir sürü şeyi bilen biri var mı?

Hepsini boşver, bir daha böyle sevilişin var mı? Olacağına inancın peki? Sana günlerce, aylarca, mesafelerce uzağından yazan, bir kahkaha atışına şükreden bir ben var mı?... Sende ben kaldı mı?...

Ve benim herşeyimi bilen ama elini tutamadıklarım var.. Geceleri bir parmağını sıkarak uykuya dalamadıklarım, çok sevilip hiç sevemediklerim var... Canına okuyup, canıma alamadıklarım... Seni anlattıklarım ve bir daha sevmem dediklerim var... Tükenen inancım, güvencim, sabrım var... Artık ağlamayışlarım ama hep daha çok susuşlarım var.. Dolan gözlerimle boğazıma oturan bir yumrum, bedenimin beni taşıyamayışı var... Senden kalan herşeyim ve geceleri gördüğüm senli rüyalarım var... 

Kendimi affedemeyen bir ben, seni unutamayan bir kalp var...
Daha kötüsü "canı sağolsun" diyemeyecek kadar kötü hatıralarım var...
Ve o kötü hatıraları bile özlemeye utanmayan, beni benden soğutan bir ruh var...

Peki sende benden ne kadar var?... 

Ben senin son sevilişin, bedelini bana ödettiğin aldatılışın, acını doyasıya çıkarışın, sen benim son sevişimsin... Aşkla son kez sevişişim... Birini son kez içime çekişim...

Ve inan kendimden çok sev/dim.. 

11 Ekim 2013 Cuma

Senin ellerin

Herkes gibi benimde sakladığım bir flash belleğim var elbet... Bir kaç satır yazı, bir kaç eski fotoğraf için açtım bu gün... Rastgele bir fotoğrafa tıkladım sonra... Ellerin çıktı karşıma, bana sarılmış, senin o Tanrı ellerin...

Tam unuttum dediğin yerden vuruyor bazen hayat. Tam da böyle çakır keyif, radyoda Sezen.. Tam da hani geçti, bak şarkıda onu düşlemiyorum dediğim an.. Senin o güzel ellerin...

Boğazıma bir yumru oturdu önce... Nefesim daraldı.. Kokusu dedim. Nerde acaba?...

Sımsıkı tutmuşsun orda beni. Bir hamakta, düşmekten korkan sana inat gülen mutlu bir ben... Aslında nasıl da özeti ilişkimizin. Karşılaşan ama farklı yönlere giden iki insan olan biz... Nasıl biz olduk? 

Senin Tanrı ellerin... Dokunduğun hiç bir şeye kıyamayan benim hayattan yarı kopup ruhuma nasılda dokunmuştu... Yoldan nasıl çevirmiştin beni bir anda.. Ve bir sabah uyandığımda nasıl evim olmuştu ellerin?

Senin ellerin... Gece beni arayan, yoklayan, ellerimi bırakmayan hep senin ellerin.. Benim yer yüzü cennetim... Kabuslardan arındıran sihirli değneğim... Hep senin ellerin...

Geçti dediğimde, bu da bitti dediğimde, aylar sonra, seneler sonra, unuttuğum bir fotoğrafta, hala çizgilerini ezbere bildiğimi fark ettiğim ellerin.. Fotoğrafta görünmeyen, gözümde canlanan yüzün, benim inandığım bebek gözlerin.. Gözlerinin o kusursuz kahvesi... Uyurken yüzüne oturan masumiyet.. Sadece ellerinde, senin ellerinle geri dönen hayalin...

Senin Tanrı ellerin... Ve ben ellerini öpebilmeyi özledim...


13 Eylül 2013 Cuma

Sen; Hoşça Kal!..

Bazen içini acıtsa da, canından can götürse de hoşça kal demen gereken insanlar vardır hayatta. Tutamazsın ellerini, sımsıkı sarsan da.. Gitmeye çabalayan ayakları durmaz seninle, gözleri uzaklara bakar. Bırakmak zorunda kalırsın ait olduğu gökyüzüne.. Bende seni bırakıyorum kendimi parçalaya parçalaya.. 

Çabalarsın. İnancın vardır aşka. Bir fahişeye para verip, içinde gidip gelmek kadar kolay gelmese de insana. Yaparım dersin! Olur bir gün. Sonra anlarsın ki kimden olduğu belli olmayan bir çocuğun babasını bulma çabası kadar saçma bir umuttur. Fahişeler bunu bilirler ama çocuğa anlatamazsın... Anlamadım bende.. Sana aptal bir umutla sarıldım...

İnanır insan iki çift güzel yalana, gerçeğe inandığından çok daha fazla. Sen kulağıma fısıldarken aşk şarkılarını, bende öyle inandım sana. Gerçeği kabul etmek zorunda kalsam da sonunda.. O yalana inanmak uzunca bir süre cazip geldi bana...

Seni benim kadar belki birde annen severdi oysa. Farklı şeyler anladık aynı şarkının sözlerinden. Zaman çok geç oldu sonra. Kapattık gözlerimizi uykularımızda gördüğümüz o tatlı rüyalara...

İten senken beni başkasının kollarına, benim burda kalmak için verdiğim çaba ne kadar saçma. Olmayacak ne efsanelere inanmışız oysa... Kimler geldi kimler geçti halkasından en az sen hak ederken, ben en çok seni sevmişim mesela... 

Yaşadığımız her anın film şeridi gibi gözlerimin önünden geçmesine bakarsak, ölüyorsun bende. Kolay alışılır mı peki bir ölünün yokluğuna?

Oysa sen yanımda olmalıydın. Evet her yerdesin ama neden yanımda, benimle değil? Herşey güzel olacak cümlesi zaten bir yalan. Evet, çok zor zamanlarımızda olacaktı ama sen yanımda olacaktın tüm o kötülüklerinden yanında... Ben yanında olacaktım... Mecnun olmasan da olur, Kerem de... Sadece yanımda dursaydın...

Şimdi ölüm ellerinden geliyor. Kusursuzca! Ve ellerin titremiyor beni yok ederken. Halbu ki hala avuçlarında öpücüklerimin izi.. 
Sende intihar süsü verenlerden misin yoksa?...

Affet! Üzerine yüklediğim anlamlar sana ağır geldi. Cesaretin yoktu ya da benim kadar güçlü değildin... Ben seni "o" adam yaparken senin olamadığını göremedim... Hep daha fazlasını istedim. İstedim ki sen hak et herkesten çok ve ben ellerimde ki cenneti sana vereyim giderken...

Cennet hala bende. Sen; bilinmez nerde, kimlerle... 
Hoşça kal sevgilim...
Sen bu mevsime geldiğinde ben, beni asla bulamayacağın kadar uzaklara gitmiş olacağım... Ve elveda derken sana emin olduğum tek şey; seni hala çok sevdiğim...

(Bebek bakardın. Sabahları o gözlere uyanıyorum... Önce ağlayarak başlıyorum güne, sonra soluma bakarak. Kimseyi sevemeyeşimden anlıyorum neyim varsa alıp gittiğini... Acımasızlığımdan anlıyorum sahip olduğum tüm iyilikleri senle yok ettiğimi... Çok kızgınım hala, ordan biliyorum seni dün gibi her gün yeniden sevdiğimi... Sokakta yanımdan biri geçiyor arkama bakıyorum... Biliyorum; kokunu özlediğimi...Ve biliyorum; unutabilmek için kendimi tükettiğimi! )

3 Ağustos 2013 Cumartesi

Gel diyorum...

Gecenin sabaha yakın saatlerinde, acıyan gözlerime rağmen uyuyamamalarımın sebebi var. Acıyan bir yanım. Gülüşlerimin yanında, kapının ardında akan yaşlarım. Sarılmayı özlediğim bir boynun var. Özlediğim ellerin. Tanrı ellerin senin.. Hayatımın 7 senesi, düşerken bana sarıldığın, birbirine kenetlediğin Tanrı ellerin.. Gidişlerin var senin ve hiç bitmeyen geri gelişlerin... Kadınların var sevemediğin ve oynadıkların var, kendini kandırmaya çalıştıkların...

Hayatına eklediğin başka hayatlar ve kestirip atışların var. Gözlerinin dalışları, ela bakışları... Tuttuğumda ellerini kendini tutan bir kalbin var. Zaman zaman kaçışların var tekrar düşmemek için bana, benim içime akmamak için tekrar tekrar... Ve herşeye rağmen hayatını bende kaybedişlerin var yine. Vazgeçip, gelmelerin ve öpüşün var dudaklarımdan, yaşadığımı hissettiren, duvarları yok eden, cennete açılan, beni benden alan, herkesi ardımda bırakan, geri çekilemeyen bir ben var...

Kaç aşkı geçtim senden sonra bilmiyorum. Kaçını daha geçer giderim... Ben hep giderim. Özlediğim bir senin sesinken bilirim, kalamam kimse de. Düşerim, sana sarılırım. Sen hep aynı sarılırsın bana. Ne yaşanmışsa geçmiştir. Sarıldığın anda tüm izler silinmiştir. Bilirim, kıramaz kimse senin kırdığın yerden. Susarım... Önce ellerini tutar yine giderim. Ait olduğum sen gibi bende gitmek için gelirim... İki kadeh fazla içerim, bir adamı daha ezer geçerim. Sana biriktirdiklerimi başkasında tüketir, yeni masallar yaratabilmek için sana gelirim. Hep geldim, yine gelirim...

O son gece gitmemeliydim. Huzur senin yanınsa başkasına yer vermemeliydim. Peki sen inandın mı arkasına sığındıklarıma? Gittim, kendimden bilirim seni, güvenemedim. Korkaklığıma denk geldin, gittim... Başkalarıyla mutlu olma masalı hep yalanken, yalanımıza en çok inanan yine biz olacağız...

Yer yüzü Tanrım! Ellerini özledim. Cennetini, sarılmalarını ve gitmeni özledim... O son gecelerimizi özledim. Seni bir başka tene ellerimle bırakmayı hiç sevemedim...

Şimdi ben sana gel desem de, sen gelme! Yine aynı bakarsın, ben yeniden aşık olurum sana ve hiç başlamaz hayatım yeniden... Gel diyorum ama sen gelme... Bir daha gelirsen çünkü izin vermem gitmene!...

4 Haziran 2013 Salı

Bazen...

Bazen o kadar acıyor ki, bir yumru oturuyor boğazıma. Nefes alamıyorum, yutkunamıyorum. Tek bir kelime etsem dökülecek ya göz yaşlarım; susuyorum. Bastırıyorum. Soranlara "boşver" diyorum. Seni anlatamıyorum. Gözlerim ışığını kaybediyor, kendime direniyorum. O kadar acıyor ki; bedenimi hissedemiyorum. Soğuk suyun altında uyuşurken, ve akarken izlerin tenimden, göz yaşlarımın sıcaklığını hissedemiyorum. Dağılıyorum. Parçalanıyorum. İnsan tek bir kelimeye nasıl sığarmış? Yediremiyorum.

O kadar neşeliyim ki; insanlar rahatsız oluyorlar. Olduğum gibi davranamıyorum. İyiyim dediğime inandıramıyorum kimseyi. Gözlerim batıyor, uyuyamıyorum. Bazen saatlerce aynı fotoğrafa bakıyorum. Bir kere daha gözlerimin kimseye öyle aşkla bakamayacağını biliyorum. İnsanın sonu yaşadığını bilmesi ne tuhaf. Yollarım çıkmıyor sana ve sarhoş olup kapına gelemeyeceğim kadar uzaksın bana... Hoş hiç bir zamanda yakın olmadın ya... 

Yağmur başlıyor saat sabahın 4'ü. Çıkıp yürüyorum. Kendimi koruma ihtiyacı hissetmiyorum artık. Savaşmıyorum. Yapmak zorunda olduklarımı yerine getirmekle geçiyor günler. Sonrası can yakan rüyalarla dolu. Ve çivi çiviyi söker dese de insanlar, yerine kimseyi koymak istemiyorum. Sen benim yerime çoktan birini koymuş olsan bile...

Bazen bir koku geçiyor yanımdan, yutkunuyorum. Artık tanımadığım bir adamı özlüyorum. Çok özlüyorum. Kollarım boş kalmayacak belki ama dizlerimde uyuyan sen'im bir daha olmayacak. Kendimden verip, verdiğimi anlatamadığım bir sen yok. Affetmek için, affedebilmek için; her gün kendimi acıtmak zorunda kaldığım bir sen yok. Sen'im yok artık.

Ölünün ardından saklanmaz ya eşyalar ben atmaya kıyamadım. Elinin kolunun değdiği herşey yerinde üstelik. Bazen silmek istesem de fotoğraflarını; kendimi anlatabilmek için binlerce kere uğrunda düş'tüğüm adamı, yok etmeye varmadı ellerim...  Yani anlayacağın yine yapamadım, senin fütursuzca yapabildiklerini...

Bazen içim sıkıldı. Ben yine seni merak ettim. Elim gitmedi telefona. Giden birini aramaya sevgimin büyüklüğü izin vermedi. Bensiz daha mutluysa, daha iyidir de dedim. Kendimi olur olmaz şeylere verdim...

Ben sende, senin kendinde sevemediklerini sevdim. Sen defalarca neyi ardında bırakıp gittiğini göremedin. Öldü dedim. Bir daha hiç görmeyeceksin, sesini duymayacaksın, dokunmayacaksın. Ne farkı var ölüp giden annenden? Alışacaksın dedim kendime. Geçecek. Sanki annemin ki geçmiş gibi...

Bu gece kandil gecesi ve ben yine sana dua edeceğim tüm içtenliğimle. Beddua etmem ama, ellerimi açmış dua ederken akan göz yaşlarımın hesabı sorulursa ne yaparsın bilmem. Bunca kırılmaya, acıtılmaya, haksızlığa, hak etmediğim her şeye karşı, senin için hala güzel dualar edebiliyorken sormazlar mı adama; ne yaptın? diye.. Ve bir başkası yapar mı sana benim yaptığımı?... İçi acıyarak "mutlu et onu Allah'ım" der mi? 

Bazen... Bazen o kadar acıyor ki; sıktığım yumruklarım avuç içlerimi kanatıyor. Şimdi ne yöne gitsem, sebebi sen. Ne kadar acıtsam bedenimi az. Ve kime sarılsam, kapattığımda gözlerimi, adını söyleyemediğim bir sen, geriye çekildiğimde, boğazımdaki yumru...


27 Mayıs 2013 Pazartesi

Unutma!

 Sabah gözlerimi açtım. Nerde olduğumu algılayamayacağım bir kabusa uyandım. Güneş ardımda, rüzgar inadıma suratımda... Balkona koştum. Anladım, sen gözlerini kapatmışsın. Işığımı almışsın. Gitmişsin. Nefes almaya çalıştım önce. Ciğerlerime hava dolmadı. Gözlerimden yaşlar akarken, çok sevdiğin saçlarım suratıma vurdu. Canımı yaktı, seni uyutan.. Ellerimi kokladım, sen. Gitmez miymiş bir insanın kokusu avuçlardan? Hıçkırdım. Çok hıçkırdım. En iyi maskemi taktım, odadan çıktım...

 İnsan kendinden geçecek kadar sevmemeli kimseyi. Kendini ardında bırakmamalı yürüdüğü yolda. Bile bile mi batırır cam kırıklarını ayaklarına? Kendimi kanattım. Defalarca, defalarca, defalarca... 

 Ben çok sevildim, sevildiğimden çok seni sevdim. Bir sabah uyandığımda, saç tellerin artık yoktu yastığımda... Kendimi anlatamayışıma mı kırılsam yoksa dimdik duramayışına mı bilemedim. Bahanelere ihtiyacım yok bu sefer.. Kendimi tutmama gerek yok. Senin bilmediğin, bilemediğin çabamı göstermeye, denge kurmaya çalışmama gerek yok mesela... İstediğim yöne gidebilirim fütursuzca.. Yine de kalıyorum olduğum yerde... Dolabımda askıda bir elbise, ben yine aynı ben... 

 Üzüldüm. Kendimden çok seni düşündüm. Kim dedim? Kim tutar onu düşerse? Kim herşeyi bırak gel diyebilir bir daha? Kim saatlerce yarınını kurtarmak için çaba gösterebilir? Ve kim benim gibi sevebilir? Herşeyi onun için en baştan öğrenip, bıkmadan, usanmadan anlatabilir?

 Sonra boşverdim. Senin beni boş vermiş olduğundan daha çok boş verdim. İki kadeh fazla içtim. Bir hap daha aldım. Müziiğin ritmine uydum. Nefes aldım. Ben dedim, olduğum gibi mutluyken, herşeyden vazgecebilmeyi, mutsuz olmayı göze alıyorken, o yapamıyorsa bana ne dedim. O yapamıyorsa, bende yapmayacağım dedim. Bıraktım. 

 Biliyorum ki aldığın inancım sende kalacak. Aşk zaten toprağın altında. Beni gömerken hiç tereddüt etmedin ya sen, bende seni orda bırakıp çıkarken tereddüt etmiyorum. Kimseye ait olmak istemiyorum. Kimse beni sahiplensin istemiyorum. Hayatımın kenarında kalsın insanlar ve ben her gün daha çok bana kalayım. Senin yok ettiğin kendimi bulayım. Eskimi bulayım...

 Dimdik duran mantığımın yanında özlüyorum. Düğüm düğüm oluyor boğazımda bir şey, bir şarkı çalıyor. Daha çok sigara içiyorum. Gözümden bir damla yaş akıyor. Ellerinde bir bıçak, yüzüm ağır geldi, sırtımdan vurdun! Senin öldürdüğün bana ağlıyorum!

 (Yaz geldi, sıcağa güvenir üşütürsün sen. Camın açık kalır arabada, acır yine boğazın. Klimanın altında oturursun, ağrır boynun. Uyurken huzursuz olursun, açılır üstün. Terli terli soğuk su içersin. Yemek saatine dikkat etmezsin. Geçiştirirsin. Küçük oyunlara girer, gerçekte kim olduğunu unutursun. İncinirsin, kırarlar. Bilirim sen akıllanmaz, yine affedersin. Yanlış yollara girer, yönünü kaybedersin. İlaçları güneşte unutur, bozuldu mu şimdi? dersin. Sinirlenir, başkalarına patlarsın. Sigarayı bırakır yeniden başlarsın. Demem o ki dikkat etmezsin kendine. Bundan sonra ben olmayacaksam yanında, etmelisin sevdiğim. Sana her gün bakacak kadın ben değilsem, sen kendine bakmayı öğrenmelisin. Ve unutmadan, çok yağlı şeyler yememelisin. Kırmızı etten uzak durmalısın bir de.. Unutma kendini.. Bir de seni nasıl sevdiğimi, nasıl baktığımı, ellerini nasıl tuttuğumu, ettiğim duaları, ve ağlayarak uykuya daldığım geceleri... Beni yok edişini sakın unutma!)

9 Nisan 2013 Salı

Seni düşün(me).

Saat sabaha varırken, uzaklığının endişesi oturur içime... Keşke tek uzaklığımız yollar olsaydı da, çıkıp gelebilseydim yanına. Çalsaydım sabaha karşı kapını. İçeri girip giremeyeceğimi bilmeyerek üstelik. Düşünmeden kalkıp gelseydim.. Maskelerimi çıkarsam, iyi oynamasam ve sen görsen içimi. Sussak ama anlasan. Sarılsan ve kaybolsa duvarlar. İşimi gücümü unutsam, kendimi unutsam, seni bulsam yine... 

Güçlüsün, dışardan görüldüğünce. Yürüyorsun ve adımlarını izliyorum. Takılırsan eğer tutabilmek için arkandayım yine. Gölgen gibi, fark ettirmeden parçanım. Kokunu izleyebiliyorum bu kalabalık şehirde. Ayak izlerin ayırt ediliyor bende hala. Değişen tek şey tarihler... Gülümsüyorsun, hatta belki mutlusun zaman zaman.  Alkışlar yükseliyor kulaklarının dibinde. Bilirim, yetmiyor sana. Bütünlemezsin sen, tamamlayamazsın kendini. Tanırım. Güçlü duruşunun ardında gizlenir, sahilde ağlayan çocuk... Bir olta, biraz yağmur ve babasıyla balık tutan o hayalin sahibi. Arka sıralara itmeye çalışırsın sen ama, gecenin bir vakti gelir yerleşir düşlerine. Gerçek olmayacağını bildiğin masalın. Uyuyamadığın uykularda yine sayıklarsın, benden başkası ellerini tutuyor mu peki hala? Büründüğün kimliklerin ardında ki seni hala saklıyor musun yoksa? 

Yıllar geçiyor ve gerektiği gibi yürümeye başlıyoruz yollarda. Ellerini tutuyoruz insanların. Aitmişiz gibi davranıyoruz ama olmuyoruz aslında. Biz seninle cisimlere bağlanıyoruz. Parayla satın alabildiklerimize sarılıyoruz. Onlarla bütün oluyoruz. Nefes alan herşeyin yok olabilme ihtimali korkutuyor bizi. Ben kendimden biliyorum seni... Her gün biraz daha fazla çalışmamız bundan. Ve biliyorum, korkuyorsun zaman zaman...

Hayatı tüketirken kazanıyoruz. Aynı sokaklardan farklı günlerde geçiyoruz. Aynı barda aynı bardağı kullanıyoruz zaman zaman... Tadından biliyorum, dudakların değmiş benim dudaklarımın bu gün değdiğine... Aynı filmin aynı repliğine takılıyoruz. Sen virgülden önce ki kısmına, ben sonra ki ama... 

Güçlü duruşuma kızıyorum bende zaman zaman. Sensiz, kendimi avutarak yaşamayı becerebilişlerime.. Buna seni bile inandırabilmeme! Affedemememe... Tekrar tekrar gelemeyişime kızıyorum. Senin bunlara inanabilmene kızıyorum. Oyalanmana kızıyorum. Giderken sen o gün gülümsememe, kapıyı kapattıktan sonra ağlamalarıma kızıyorum. Daha da kötüsü bana kurduğun bazı cümlelerin haklılığına kızıyorum. Nasıl yapıyorsun bunu? Bir cümle kurup, hayatıma nasıl yayılıyorsun? 

Özlüyorum. Sen yoksan yerinin boş olmasına katlanamıyorum. Seni, sen yapan tüm o gerçeklerini özlüyorum. Sarhoş olup, kucağımda ağladığın günü özlüyorum. Bana anlattıklarını ve bunları bir daha kimseye anlatmayacak olduğunu bilmenin endişesini yaşıyorum. Ne yaparsan yap, eksik kaldığını bilmenin ağırlığı altında eziliyorum. 

Korkma! Bir gün afişlerde geçse de adın, kocaman adamda olsan, içinde seni ürküten şeylerin varlığından korkma! Nefes alamadığın zaman yanında olacağım. Sen o ana kadar orda olduğumun farkına bile varmayacaksın belki ama ben sana nefes olacağım. Ne kadar uzağıma gidersen git, ellerim üzerinde.

Biri diğerinden daha haylaz, biri daha güçlü olmalı. Sen yaramazlıklarını yap küçük adam. Bütünlen, tamamlan. Eğlen en çok. Kahkahaların gelsin kulağıma. Sakın vazgeçme. Beni bir kere daha hayal kırıklığına uğratma. İçten içe gurur duyacağım seninle... Eğer düşersen bir gün her hangi bir yerinde hayatın ve kanarsa dizlerin, ben öpeceğim, geçecek... 

Bir arkadaşım "özgür bırak artık gitsin" dedi. "Avuçlarında, üfle geçsin. Hayatın güzel" dedi. Avuçlarıma baktım, nefessiz kaldım... Seni, özgür bırakamam...

9 Mart 2013 Cumartesi

Gidiyorum...

Aklım topladı valizini.. Gidiyorum sevgilim.. Çok direndim seni sevebilmek için. Seninle kocaman dünyaya sığabilmek için. Olmadı.. Gittiğimiz hiç bir yer yeterince büyük değildi ve biz hiç bir şehirde nefes alamadık, yeniden başlayamadık.. İkimiz onlarca yol içerisinde ortak bir yol bulamadık... Sende hiç bir zaman farklı olmak istemedin zaten diğerlerinden.. Gidiyorum...

Bebekler doğduklarında korku duygusunu bilmezler, yaşadıkça öğrenirler, öğretirler.. Seninde yoksun olduğun duyguların vardı. Günlerimi, gecelerimi verdim, öğretemedim.. Artık biliyorum ki, hayatın bu senin. Sen böyle var olacaksın. Yaşamak değil elbet, geç anlayacaksın. Geriye dönüp düzeltebileceğin bir hayatın kalmayacak kadar geç..

Bir insan değil bir hayat seçersin diyorlar, o yüzden gidiyorum. Seçtiğim hayat, hayatın değil... Sen, yaptıklarının farkına varmayan, kıymet bilmeyen.. İçimdeki seni benden yavaş yavaş söküp alan.. Artık seni "sen gibi" sevemiyorum... Değişmiyorum ama değiştiriyorum. Kendime daha çok yürürken, senden her geçen gün biraz daha uzaklaşıyorum. Ve cümlelerin değiştirmiyor fikrimi.. Sen farkında olmadan kalanını da yok ediyorsun...

Ne kaybettiğinin artık bir önemi yok.. Kazandıklarına değer mi bilemem. Ve inan ilk kez umrumda  değil. İlk kez arkama bakmadan gidiyorum. İlk kez bu kadar kendimden emin, bu kadar güçlü atıyorum adımlarımı.. İçimin rahatlığından belki, Tanrı biliyor ya, çok kez uyardım seni... Bir önemi kalmayınca dek, bir önemin kalmayana dek..

Kendine iyi bak demeyeceğim bakmazsın biliyorum. İnsan olarak, " sen " olarak ilk ve son sevilişindi, beni hep hatırlamanı istiyorum..

(Zamandan yoksun, içimden aldın seni.. Gününü saatini hatırlamıyorum.. Farklı ol derken, daha iyi olmanı kastetmiştim, değersizleşmeni değil.. Söylediklerinin anlamını bilmeni istemiştim, çocuk büyütmeyi değil.. Aynı şeyi defalarca anlatmayı değil! Bir kadına sahip olmakla, sahip çıkmak arasında ki farkı öğren değiştim, çizgiyi iyice aş değil.. Şimdi senin düzeltebileceğin tek yol varken, o yola girecek cesarete asla sahip olamayacağını bildiğimden, gidiyorum..)

6 Mart 2013 Çarşamba

Mutlu oluruz.. İzin verirsen!

Zamanımı vermek istiyorum sana.. Hayatından almak, hayatın veremeyeceklerini vermek... Hayır öyle ömürlük değil. Kısa bir zaman için tut ellerimi.. Benim uzun süreli hayallerim, inanışlarım olmaz ki.. Ama mutlu et beni. Öyle et ki gidemeyeyim mesela.. Hayatında olmak bir ödül olsun, senin için dağıtayım saçlarımı.. Gideyim ama sen bırakma yine de... Çık olur olmadık yerlerde karşıma, bir kere daha seveyim mesela seni.. Yenile kendini, tazele benim hislerimi...

Sev ki mutlu edebileyim seni.. Bazen çocuk olurum, şımarırım kucağında.. Sarılırım olanca gücümle. Sev derim, daha çok sev... Kadın olurum bazen, mutlu anlar çalarız hayattan, sana hayattan çalmayı öğretirim. Kendime benzetirim seni de biraz.. Anne olurum, hastayken başında beklerim, gün gelir aynı evi paylaşırız dolabını toplarım, yatağını düzeltirim, yemeğini ellerimle yaparım mesela.. Şefkatle karşılanırsın her akşam kapıda... Abla olurum, kızarım sana zaman zaman. Endişelenirim senin için. Kırılacaksın diye ödüm kopar. Başka herkesten korurum seni, kendimden bile yeri geldikçe... Aile olurum sana, başka kimseye ihtiyacın kalmaz izin verirsen...

Uzaktan beni izlerken gülümsetirim seni.. Babanla şakalaşırken, kız kardeşinle dertleşirken, onun saçlarını yaparken izlersin beni... Ve sana anlatmadığın için onun sırlarını kızarsın bana... Ve bir daha aşık olursun, onu öyle koruyorum diye... Annene bağlanırım mesela, onu desteklerken bir konuda, hem kızar, hem mutlu olursun içten içten... Huzur veririm sana... Yaşadığın her güne şükrederken, bana baktıkça bir sevap daha işlersin benim üzerimden...

Eğlendirirm seni bir iş çıkışında.. Yorgun argın gelirsin eve, müziği açar deli gibi dans ederim. Saçlarım savrulurken havada, ellerinden tutar kaldırırım seni de... Eteklerim uçuşsun diye, kız çocuğu edasıyla dönerken ben kahkaha atarsın gözlerimde ki ifadeye.. "Sen" dersin... "Sen kaç türlü kadınsın?"...

Ben kusursuz bir dünya yaratırım sana izin verirsen. Tabularını yıkarsan. Beni ben gibi kabul edersen... Hayat artık senden alamazken, sen ondan çalarak uyursun her gece. Yaparım! Ölürken "yaşadım" dedirtirim sana. Kocaman bir sevgi var yüreğimde, seni ve senin olan herşeyi sevebilirim. En çok seni yine de... 

İnandığın tek gerçek olurum. Akşamları bir kadeh şarap içerken iş hakkında konuşursun benle. Bazen siyaset konuşuruz, sen çokça anlatırsın ben daha çok susarım.. Sesini dinlerim, gülümseyerek.. Şükrederim.. Sevap kazanırım bende senin üzerinden... Maç izleriz beraber. Pes oynarız. Erkek arkadaşın olurum... Daha çok gülersin...

Bebeğim olursun, babam, abim, erkeğim, kocam... 

Mutlu oluruz biz.. Eğer izin verirsen...
Mutlu oluruz, eğer kıymet bilirsen...


(Gün gelecek kocam olacaksın! Kavga ederken bile koşarak sarılacağım sana. Uyurken kızgın olmayacağım, bir yere gitmeyeceğim. Ellerimi tutacaksın. Bir benim birde kızımızın... Her sabah esneyerek ve gülümseyerek kapıyı kapatıp, her akşam gülerek açacağım sana... Neşeyle! Yorgunluğun, sıkıntın olmayacak evimizde... Ve yemin ederim ölürken bile; iyi ki diyeceksin, iyi ki "o" sensin! Ben hayatını yaşaman için geldim! Herkesten farklı, herkesten daha mutlu olalım diye...)

Özge Özvatan

7 Ocak 2013 Pazartesi

mutlu ol sevgilim...

Şimdi gece sabaha varıyor.. Uyuyamıyorum... Hayal kırıklarım gözlerimi kanatıyor yine de ağlayamıyorum... Şimdi herkesleşen sen misin sahiden? Üzerine yakıştıramasam da durduramıyorum. Farklı olmalıydın, farkını sevdiğimden.. Bilebilseydim eğer bu gün olacakları, tanıştığımız gün uykuya dalmazdım yanına mesela.. Sunmazdım sana dürüstlüğümü, varlığımı, içimdeki tüm korkularımı... 

Masumiyetini sevmiştim. Başkasında bulamam, onu o yüzden kaybetmemeliyim dediğim yüzlerce gece ben bir yalana inanmışım. Masum değilmişsin en az başkaları kadar.. Herkes gelir, gider. Sende gidebilirdin. Ama giderken ben senden böylesine nefret etmemeliydim. Midemi bulandırmamalıydın belki de sadece... Bana güvenmiyorsun derdin. Görüyorum ki güvenmemekle haklıymışım, farkındasın sahi değil mi? Ve aynaya baktığında hala kendine bakacak yüzün var değil mi? Öyle çok gece gitmeliydim ki, ve öyle çok gece sana kıyamadım ki... Yalnızdın, tanıdığım herkesten çok... İnsanlara değil, onların yalanlarına inanarak sürdürüyordun hayatını. Savunmasızdın. Kıyamadım... Başkalarına git derken, seni korumaya çalışmam ondandı.. Ben seni incitemezdim... Her satırını ezberleyerek okuduğum ve altını çizdiğim kitabı bir kez olsun okumuş olsaydın, bilirdin.. O bile çok geldi, onu bile yapamadın... En sevdiğin öldüğünde ben vardım. Sana masallar anlatmadığım için suçlu olan bendim, olsun. Zamanı gelince sende anlayacaksın. Birileri bunları sana söylemeliydi. Ben kötü olmayı göze almıştım zaten, daha iyi olabil diye.. Şimdi görüyorum ki, yine yalanların peşine takılmış gidiyorsun. Bende ki tüm varlığını, tüm senliği içimdeki söküp alıyorsun.. Aynı anda kaç farklı maske taşıyorsun? Birilerinin egonu okşaması, sana yalanlar söylemesi mi güzel geldi söylesene? Yoksa gözden uzak gönülden ırakmı olduk şimdi? Dünya küçük sevdiğim, dönüş yolları acıtır, öğrenemedin... Benimle paylaştığın gibi paylaşabilecek misin sahiden? Yapamazsın. "Dengin" bunlar mıdır? Bu muydu senin seviyen? Ben mi büyütmüştüm seni gözümde yoksa?  Ben senin hayatını sana anlattım, sen kendini kaldıramadın. Bana değil, kendine yetemedin. Kabullenemedin.. Senden asla olamayacağın biri olmanı istemedim, kendin ol dedim. Tek başına kendin ol! Bana sen yetersin dedim, olduğun gibi.. Başkalarının olmanı istediği gibi değil. En kolayı zor geldi sana... Ki ben gittiğin her yolda ne olursa olsun, bırakmazdım elini... Bir kez daha görüyorum ki; iyi olmak yetmiyor aşka, iyi gelmiyor... Peki zaman geçtikçe, karşındakiler sana yetmedikçe, hava ben gibi koktuğunda, gece rüyana girdiğimde, yaşayabilecek misin şimdi bu yaptıklarınla? Olmaya çalıştığın şeyler sana ağır geldiğinde, seni iyileştiren kucağında ağlayarak uyuyabileceğin bir ben olmayacağım. Tebrikler, çok güzel harcadın!

Ben seni çok sevdim. Masal bakan gözlerini, fırsat buldukça öptüğüm avuç içlerini... Hiç sevemediğin göbeğini mesela... Sesini sevdim bana şarkılar mırıldanırken telefonun ucunda.. Bana sarılmanı sevdim titreyerek. Seni seviyorum demeni sevdim, yalan olduğunu görerek... Kandırmanı sevdim her seferinde, sana yenilişimi sevdim, anlayamasan da. Bana gelişlerini sevdim. Beni ağlarken bırakıp gidişlerini geri geleceğim dediğin için... Kucağımda uykuya dalmanı sevdim, biraz film, çokça seni izledim... İçtiğimiz şarapları sevdim, gece uykunda benle konuşmanı... Bir bebeğin annesini koklar gibi beni koklamanı sevdim. Sana kızıp, diğer herkese seni savunmayı sevdim... Kendimden vazgeçmeyi göze aldırabilmeni sevdim.. Paylaştığımız fotoğrafları, o 3-5 şarkıyı sevdim... Hastalıktan sürekli şikayet ettiğinde, senin için endişelenmeyi, birşey yapamıyorum diye kızmayı sevdim. Senin için öğrenmeyi, çıkar yol bulmayı sevdim. Sende seni sen yapanları sevdim. Kıyamadığın anneni sevdim.. Sen dediğim ne varsa, bu gün o adam sen değilsin... Hangisi gerçek bilmiyorum ama, bir annem, bir de sen toprağın altında, Allah'a emanetsiniz...

Bu hıçkırıklarımla cennete gidemezsin diye, hepsi helal olsun... Mutlu ol sevgilim, senin içinde bir ölü benim artık...