9 Nisan 2013 Salı

Seni düşün(me).

Saat sabaha varırken, uzaklığının endişesi oturur içime... Keşke tek uzaklığımız yollar olsaydı da, çıkıp gelebilseydim yanına. Çalsaydım sabaha karşı kapını. İçeri girip giremeyeceğimi bilmeyerek üstelik. Düşünmeden kalkıp gelseydim.. Maskelerimi çıkarsam, iyi oynamasam ve sen görsen içimi. Sussak ama anlasan. Sarılsan ve kaybolsa duvarlar. İşimi gücümü unutsam, kendimi unutsam, seni bulsam yine... 

Güçlüsün, dışardan görüldüğünce. Yürüyorsun ve adımlarını izliyorum. Takılırsan eğer tutabilmek için arkandayım yine. Gölgen gibi, fark ettirmeden parçanım. Kokunu izleyebiliyorum bu kalabalık şehirde. Ayak izlerin ayırt ediliyor bende hala. Değişen tek şey tarihler... Gülümsüyorsun, hatta belki mutlusun zaman zaman.  Alkışlar yükseliyor kulaklarının dibinde. Bilirim, yetmiyor sana. Bütünlemezsin sen, tamamlayamazsın kendini. Tanırım. Güçlü duruşunun ardında gizlenir, sahilde ağlayan çocuk... Bir olta, biraz yağmur ve babasıyla balık tutan o hayalin sahibi. Arka sıralara itmeye çalışırsın sen ama, gecenin bir vakti gelir yerleşir düşlerine. Gerçek olmayacağını bildiğin masalın. Uyuyamadığın uykularda yine sayıklarsın, benden başkası ellerini tutuyor mu peki hala? Büründüğün kimliklerin ardında ki seni hala saklıyor musun yoksa? 

Yıllar geçiyor ve gerektiği gibi yürümeye başlıyoruz yollarda. Ellerini tutuyoruz insanların. Aitmişiz gibi davranıyoruz ama olmuyoruz aslında. Biz seninle cisimlere bağlanıyoruz. Parayla satın alabildiklerimize sarılıyoruz. Onlarla bütün oluyoruz. Nefes alan herşeyin yok olabilme ihtimali korkutuyor bizi. Ben kendimden biliyorum seni... Her gün biraz daha fazla çalışmamız bundan. Ve biliyorum, korkuyorsun zaman zaman...

Hayatı tüketirken kazanıyoruz. Aynı sokaklardan farklı günlerde geçiyoruz. Aynı barda aynı bardağı kullanıyoruz zaman zaman... Tadından biliyorum, dudakların değmiş benim dudaklarımın bu gün değdiğine... Aynı filmin aynı repliğine takılıyoruz. Sen virgülden önce ki kısmına, ben sonra ki ama... 

Güçlü duruşuma kızıyorum bende zaman zaman. Sensiz, kendimi avutarak yaşamayı becerebilişlerime.. Buna seni bile inandırabilmeme! Affedemememe... Tekrar tekrar gelemeyişime kızıyorum. Senin bunlara inanabilmene kızıyorum. Oyalanmana kızıyorum. Giderken sen o gün gülümsememe, kapıyı kapattıktan sonra ağlamalarıma kızıyorum. Daha da kötüsü bana kurduğun bazı cümlelerin haklılığına kızıyorum. Nasıl yapıyorsun bunu? Bir cümle kurup, hayatıma nasıl yayılıyorsun? 

Özlüyorum. Sen yoksan yerinin boş olmasına katlanamıyorum. Seni, sen yapan tüm o gerçeklerini özlüyorum. Sarhoş olup, kucağımda ağladığın günü özlüyorum. Bana anlattıklarını ve bunları bir daha kimseye anlatmayacak olduğunu bilmenin endişesini yaşıyorum. Ne yaparsan yap, eksik kaldığını bilmenin ağırlığı altında eziliyorum. 

Korkma! Bir gün afişlerde geçse de adın, kocaman adamda olsan, içinde seni ürküten şeylerin varlığından korkma! Nefes alamadığın zaman yanında olacağım. Sen o ana kadar orda olduğumun farkına bile varmayacaksın belki ama ben sana nefes olacağım. Ne kadar uzağıma gidersen git, ellerim üzerinde.

Biri diğerinden daha haylaz, biri daha güçlü olmalı. Sen yaramazlıklarını yap küçük adam. Bütünlen, tamamlan. Eğlen en çok. Kahkahaların gelsin kulağıma. Sakın vazgeçme. Beni bir kere daha hayal kırıklığına uğratma. İçten içe gurur duyacağım seninle... Eğer düşersen bir gün her hangi bir yerinde hayatın ve kanarsa dizlerin, ben öpeceğim, geçecek... 

Bir arkadaşım "özgür bırak artık gitsin" dedi. "Avuçlarında, üfle geçsin. Hayatın güzel" dedi. Avuçlarıma baktım, nefessiz kaldım... Seni, özgür bırakamam...