6 Kasım 2014 Perşembe

İkinci Doğum Günüm

Bu gün daha önce işlerin neden yürümediğini ve neden çok üzüldüğümü anlıyorum. Çok şükür beni üzene! Güzel şeylerin bedelini ödemişim onca zaman farkına bile varmadan.. O'nu geldiği zaman tanıyacağımı sanmıştım. Yanılmışım.. Beklemediğin yerden veriyor hayat en güzel sürprizleri. Ve bir kere daha anladım ki, tesadüf değildi yaşanan hiç bir karşılaşma. İyi ki beklemişim ve iyi ki inat etmemişim başka insanlarda. Arkamı dönüp gittiğim için bir gün bu kadar mutlu olacağımı tahmin bile edemezdim. Şimdi dünya daha güzel, sabah günaydınları daha neşeli ve iyi geceler demenin bir huzuru var.. Ve en güzeli bunlar bir alışkanlıktan ibaret değil. Hepsi yüreğimden gelen şeyler... Seviyorum dediğim adamlardan özür dilerim. Ben bilmeyerek aslında her birine çok büyük bir yalan söylemişim. Tüm o hisler neydi bilmiyorum ama bu gün hissettiklerimin yanında adı olacağına inanmıyorum. Başkasının Tanrı elleri vardı, ona Tanrı elleriyle sihirli bir değnek bulmasını söylerdim. Şimdi görüyorum ki Tanrı eller onunkiler değildi. Çünkü şimdi elleri sihirli olan bir adam var hayatımda, hayatımın tam ortasında.. Kalbimde mezar bile bırakmayan, anıları silen, yaraları saran değil iyileştiren bir adam var. Ömrümün en güzel "Hoş Geldin'i" var...
Bir gün birilerinin dağınık bıraktığı eşyaları gülümseyerek toplayacağımı söyleseydi onlara okkalı bir küfür ederdim. Olabiliyormuş. Gülümseyerek katlanan ve katlarken koklanan kıyafetler varmış. Evde kapıdan çıkarken, geri geleceğini bilmenin güveni varmış mesela.. Birazdan geri geleceğini bilsen de uzun uzun öpmek varmış. Sabahları şarkılar dinleyerek değil, şarkılar mırıldanarak dans edebilirmiş insan. Günaydın derken kahkaha atabilirmiş ve aynı zamanda birini derin derin soluyabilirmiş. Gece kokusunu arayabilir ve göğsünde deliksiz bir uyku çekebilirmiş. Kolları evin olabildiği gibi, evi bir cennet bahçesine çevirebilirmiş. O ev artık sıradan bir ev olmaktan çıkabilirmiş. Birisi için koşulsuz fedakarlık yapabilirmiş. O istemeden de hayatında bir sürü şeyi değiştirebilirmiş. Kızıp, kavga edip, bağıra çağıra konuşsan da, bir dakika sonra yine sarılacağını bilmenin rahatlığını yaşayabilirmiş... Birinin koşulsuz, şartsız her sözüne inanabilirmiş insan... Ve çok sevebilirmiş zaman geçmişte olsa, herkesten çok! Her gün gördüğünde sıkılmadığı ama iki saat görmese çok özlediği biri olabilirmiş. Özlemek için öyle günlerin geçmesi gerekmezmiş. Eli ayağı sana değmese, karşısında otururken özlermiş... Dış macununu ortasından sıkmasına her sabah gülümseyebilirmiş mesela... Dış fırçası seninkinin yanında durduğunda sanki hep oradaymış gibi hissettirebilirmiş. Etrafınızda ki herkes, hatta aileniz bile artık sizi tek kişilik cümlelerle değil, iki kişi olarak anabilirmiş...

Sevgilim.. Sen benim yazabileceklerimin yanında, aklımın, kalbimin ve ellerimin yazamayacağı güzel olan her şeysin... Benim yarı parçam, hayatımın en güzel mevsimi, benim ışığım ve yarınlarımsın.. Şarkıları daha mutlu kılan sensin. Okuduğum kitapları, şiirleri, gün içi koşturmalarımı anlamlı kılansın. İşin telaşı arasında durup, durup beni gülümsetensin.. Sen bu güne kadar gördüğüm en güzel şeysin! Beni şanslı bir kadın yapan kusursuz bir kahramansın. Dokunduğun her şeyi güzelleştiren, ömrüme ömür katan, beni tamamlayansın... Gülüşüne aşık olduğum adamsın! İyi ki geldin... Teşekkür ederim! Eğer sen gelmeseydin ben hayatın ne kadar yaşanılası bir yer olduğunu asla bilmeyecektim. Eğer gelmeseydin, birini yarınlarında düşlemek ve düşlediğin her şeyde derin bir güven hissetmek ne demek asla bilmeyecektim... Ve daha kötüsü, sevdiğimi sandığım zamanların nasıl bir alışkanlık olduğunun asla farkına varamayacaktım... Gerçek şu ki, sen benim hayata gözlerimi açtığım ikinci günsün. O kader dedikleri, hayırlısı dedikleri, ömür dedikleri adamsın. Allah'ın beni düşünerek yarattığı ve onca acı üzerine "Bak senin için olabilecek herkesten daha özelini gönderdim, sana acılar verdim ki geldiğinde kıymetini bil. Al bu da senin mutluluğun, aptal cesaretin." dediğisin.. Sen hayatımda ki herkesin beklediği, o beyaz atlı prenssin... İkinci doğum günüm, HOŞ GELDİN...

Özge Özvatan

26 Ekim 2014 Pazar

Sen Beni Seversen

Mesela sen beni seversen en güzel gülen ben olurum. Güldükçe mutlu olurum. Yer yüzünde ki en şanslı kadın sayarım kendimi. Gözlerimin içi güler. Şükrederim. Dua'm olursun her yeni güne. Varlığına bakar, sahip çıkarım bana verdiklerine. Seni izlerim uzaktan, gurur duyarım. Kimse senin kadar güzel bakamaz mesela. Ses tonun içime işler. Dünyanın tüm çiçeklerinden daha güzel kokarsın. Bir gülüşünü bırak kenara, iyi geceler deyişine katil olunur. Kimseyi kıskanmadım seni kıskanırım mesela. Tatlı tatlı söylenirim. Sarılırsın, yine geçer. Unuturum. Dünyanın tüm erkekleri yanında sıradanlaşır. Sen cennet olursun bir kadına benim olursan. Benim ütülediğim gömleği giyersin her sabah, düğmelerini mutlaka ben iliklerim ama. Saçlarını beraber yıkarız. İşim gücüm olursun benim. Akşamları yemek yapmamın keyfi olursun. Şarkı söylerim. Geceleri dans ederek yürürüm evde. Filmi mutlaka kucağında izlerim. Bir değil bir sürü mutlu şarkımız olur. Her sabah milyonlarca öpücüğe uyanırsın. Bana gelmek için hep bir sebebin olur, zaten biraz ayrı kalsan özlersin. Sol yanım olursun ama iki kalp oluruz bir bedende. Kahkahalarımız yükselir. Arada bir nazar değer kavga ederiz. Ben kıyamam ama dayanamam gelir severim seni, sevdiririm kendimi, kısa sürer kızgınlıklar.. Ne iş yaparsan yap kahraman olursun. Sen mutlaka yaptığın herşeyde en iyi olursun. Ben hep yanında dururum. Sendelersen tutarım, düşersem yakalarsın. Avuç içlerin deniz kokar, avuç içlerini öperim. Göğsünde uyuduğum geceler de olur, kucağımda uyuduğun akşamlarda.. Kapıda telaşlı sevişmelerimiz de, uzun uzun seni sevdiğim gecelerde... 


Sen beni seversen dünyadaki diğer herşey anlamını yitirir. Herşey sen olursun. Doğanın tüm renkleri, denizin huzuru, gökyüzünün sonsuzluğu, bebek sevinci, anne sevgisi, baba güveni... Sen beni seversen bambaşka biri olurum ben. Unuturum adımı, senden önce kim vardıysa onların varlığını. Tenimden izler, ruhumdan yaralar geçer gider. Yeniden doğarım. Tazelenirim. Herkesi bunun için terk etmişim, ne güzel bir geleceğim varmış derim. Önceleri beni üzmüş, kırmış hatta yaralamış herkese teşekkür ederim. Sen sevinci olursun yaşamanın. Umudu olursun... Yaşadığımız evin bir önemi kalmaz, çıktığımız yolculukların nereye olduğunun, bir kahveyi nerde içtiğimizin, yatağın büyüklüğünün hatta... Sen beni seversen mekan ve duvarlar kaybolur, sen olursun bir gördüğüm. Kolların evim olur. Senle olduktan sonra her yolda yürünür, bırak yatağı kucağında uyunur...

Sen beni seversen eğer çokca anlam yüklerim ben her bir zerrene. Mimiklerini ezberlerim. Bakışından bilirim seni, söyleyemediklerini. En sevdiğin rengi, yemeği, ayakkabı numaranı, en yakın arkadaşını, en güçlü yanlarını ve en büyük zaaflarını... Yeri gelir sen olurum, sen sen olmak istemezsen ve sana kendini hatırlatırım. Nasıl güçlü bir adam olduğunu, herkesten nasıl farklı olduğunu.. 

Sen beni seversen ben seni hiç sevilmediğin gibi severim. Şiirler yazarım sana ve binlerce sayfa. Hiç bıkmam senin için giyinmekten, saçlarımı taramaktan.. Sürprizlerin hiç sonu gelmez ve her defasında daha çok şaşırırsın. Çok seversin. Kimseyi sevmediğin kadar sende beni çok seversin...

Sen beni seversen biz efsane oluruz. İsimlerimiz ayrı anılmaz. Başka oluruz. Farklı oluruz. Yan yana kusursuz görünürüz ve mutlu oluruz. Ait olurum. Anne olurum... Sen beni seversen bırak filmleri insanlar bizi izlerler... Ve bir gün hayat biter perde kapanırken herkesin ayakta alkışladığı bir "biz" oluruz...

15 Ekim 2014 Çarşamba

Doğum Günün

Bu gün senin doğum günün. Bundan önce ki doğum günlerine yazılmış ne yazılarım var benim... Doğum günün kutlu olsun, iyi ki varsın demeyeceğim bu sefer. Bensiz girmiş olduğun ve bensiz geçecek bir yaşın kutlamasını yapamam. Ama unutmadım bil istedim. Zaten ilişkimiz varken bile yanında olamadığımı düşünürsek bu günde uzağında olmak çok tanıdık bir his bana... Aslında nasıl da özeti her şeyin... Seni anladığım yerde bırakmadım, seni hiç unutmadım. Bir daha asla sahip olamayacağın bir sevgiyle sevdim ve arkamı dönüp seni öylece ortada bırakıp hiç gitmedim. Sana yazdığım ilk nottu; " hiç kimsenin görmek istemediği bir kabusta bacağı kesilen bir masal gibi yalnız kalmayacaksın. Bir trenin elinden tutup başka bir şehre kaçmayacağım. Ben hiç kaçmayacağım. Ölüm beni senden, sürükleyerek götürecek." Ben sözümü hep tutacağım. Ben nefes aldıkça sen yalnız kalmayacaksın. Ne zaman ihtiyacın olsa yanında olacağım. Hep bir ses, bir nefes uzaktayım. Ve belki de yine bu hakkı sana vermeye devam ederek hata yapacağım. Ama ben kaçmayacağım. Çok sevdim ve sana verdiğim yıllar boyunca söylediğim her şeyde gerçekçiydim. Çok üzüldüm, çok ağladım. Ve bir tek ben sevdim seni böyle, senin sevdi sandığın onlarca kişi içerisinde. Ve yine bir tek değer verdin diyemeyende bendim... Ne yaşamış olursam olayım, ne kadar üzülmüş olursam olayım yine bu gün sana keşke doğmasaymışsın diyemeyeceğim... Doğduğun güne şükürler olsun! Bana ömrümün en derin sevgisini yaşattı. Yanında uyudum ve hiç kabus görmedim. Bana sarıldın ve evim oldun. Ellerimi ne zaman avuçlarına bıraksam dünyada olmak istediğim tek yerdeydim... Sen uyudun ve seni izledim. Daha büyük bir görsel mutluluk hiç olmadı benim için. Bir bebeğin nefes alış verişlerini dinleyerek huzur bulmak gibiydin.. Beraber film izledik, bir daha hiç bir filmin öyle tadı olmadı. Ben bir daha hiç bir şaraptan o kadar keyif almadım. Kahkahan duyduğum en güzel melodiydi. Hasta olduğunda başında olabildiğim gecelere şükrettim, ben yokken hasta olma diye dua ettim.. Senin ağrın olsa ben içimde hissettim. Seni öylesine büyük sevdim... Ve bir tek an pişman olmadım.. Doğmuşsun ve Allah senin yolunu benimkiyle kesiştirmiş... Bir sınav, bir ceza, bir günah yada bir lütuf... Her şeyinle şükürler olsun. Hiç olmamış olma ihtimalini düşünmek bile istemiyorum! Sen azizim, nice Eylül'ler yaşa.. Ben sana yazarım yada yazmam; sen, bir tek benim ölene kadar bu gün seni hatırlayacağımı unutma!...

Özge Özvatan

14 Eylül 2014 Pazar

Bazen Biri Gider

Bazen biri gider. Aslında bu kapıdan çok kere çıkıp gitmiş biri gider. Bilirsin sen, son gidişidir. Çünkü açılmayacaktır bu kapı tekrar tekrar. Yorulmuşsundur, bıkmışsındır. Artık önemsenmek istiyorsundur. Sen bilirsin onu bir daha görmeyeceksindir... O kapıdan çıkar, görüşürüz der. O bilmez dönemeyeceğini. Her defasında açıla bu kapının bir daha açılmayacağını bilmez. Düşünmez... Her çalışında açan senin, bir daha o kapıyı açamayacağını bilmez. Artık o öpücüklerin, o sarılmaların, kendisi için ocakta pişen bir yemeğin olmayacağını bilmez. Sen bilirsin, sondur, sonuna gelmişsindir onla aldığın nefesin. O bunu hak edeli çok olmuştur aslında ama bu gün gücün vardır. Bu gün artık ölmüştür ve öldüğünü bilmez. Gömülmüştür hatta namazı kılınmıştır, bilmez. Üzerine yenen helva değil içilen bir büyük olmuştur, o bunu da bilmez.. Bazen birisi gider.. Kapıyı kapatırsın, camdan bakarsın o son gidişine... Sonra?

Evin içine, yastıklara sinen kokusu kalır..
Biraz önce "görüşürüz" demiş olmasının yankısı kalır. Hani şu kapıdan çıktıktan hemen sonra ki..
Sesi değil belki ama söylediği sözler kalır..
Yatakta ki teninin sıcaklığı kalmaz belki ama biraz önce ayaklarının altında duran battaniye kalır...
Sımsıkı sarılırsın ona, onun sana sarıldığı gibi...
Bardakta dudaklarının izi, bir kaşıkta tadı kalır...
Onun için yapılan yemeğin kirli ve bomboş tenceresi kalır... Ona yemek yapmış olmanın acısını hatırlatır...
O  son sevişmenin arasında akan yaşlarının bulaştırdığı rimelin izi çarşafta kalır..
Saç telleri banyonun zemininde kalır...
O düzenli nefes alıp verirken aklından geçen onca düşüncenin seni bitirişi kalır...
Su içmek için bile onu bırakamayaşının kıyımsızlığı kalır..
"Bir daha sevmem kimseyi böyle" diye başlayan küfürlerin havada asılı kalır..
Boynunda dudaklarının izi, avuç içlerinin de gözlerinin yaşı kalır...
Sana aç karnına bir sigara yaktırır! 
"Gitme" demek isteyen sesin içinde kalır... Söyleyemediklerini duymayışı kalır..

Bazen biri gider...
Sabaha kadar uyuyan bedenini izlersin,silueti gözler önünde, sana yorgunluğu kalır...

Özge Özvatan

5 Ağustos 2014 Salı

Şimdi sen...


Saat gece yarınısı biraz geçti. Kafam hafif güzel. Hani ne diyeceğimi biliyorum ama yalanda söyleyemem cinsinden. Bu gece seni arayamıyorum. Aramakta istemiyorum. Adın geçiyor bir iki duble de kafi. Sen bilmesen de olur diyorum kendi kendime. Hem hangi şarkıya eşlik ettiğimden kime ne? Hele sana?

Bir kaç kadehten sonra dalıp gittiğimi bilmesen de olur. Adını söyleyemediğimi mesela. Sadece sustuğumu, şarkılarda seni bağırdığımı da.. Gizli özne sen olsan ne olur? Yokluğun derinime işlemişken? Sarılıp soluduğum onca adam sen olmuşken? Ve her şey için bu kadar geçken.. Ben şimdi senin kokunu bile hatırlamazken...

Mesela şimdi iki damla göz yaşı dökmüşsem ne olmuş? Zaten sana ağlamıyorum ki. Artık nasıl sevilir bir insan bilemeyişime bu. Nasıl ait olunur, nasıl güvenilir ve nasıl inanılır? Bir daha birine ömrüm der miyim bilemediğimden bu. En güzel hislerimi bir daha göremeyeceğim bir adama harcadığımdan. Senin o kahverengi içime işleyen, derinime inen bakışlarına harcadığımdan hepsi..

Şimdi sana yazık ettin bile diyemiyorum. Sen ne yaşadın ben bilmiyorum. Beni hissedebildin mi? Sevdin mi hiç bilmiyorum. Öylece gelip geçtin mi yoksa? Bir basamak mıydım senin için ya da bir ego savaşı mı emin değilim. Sana verdiğin değer için bile teşekkür etmekten uzak ben, sen ne düşledin bize dair bilemiyorum...

(Ki senin ellerin çok güzel severdi beni. Hep onlar severdi. Sabahları günaydın telaşım, geceleri iyi geceler huzurum olurdu ellerin. Avuç içlerini öperdim en son ve elim avucunda uyurdum her zaman. Başka bakardım sana. Kimseye bakamadığım kadar kıyımsız mesela. Başka severdim; kimseye verdiğim sadakatimi sana verecek kadar mesela. Canımı verirdim sana yaşayacak olan sen olduktan sonra... Gülüşüne kahkaha atılırdı. Ses tonuna bir şiir yazardım... Bakışına aşık olurdu bir kadın. Ben sana tapardım. Bir şükür duası olurdun sen, ellerimi Allah'a açmış yalvarırken.. )


Şimdi sen ne bana günah, ne başkasına sevap...

Özge Özvatan

18 Temmuz 2014 Cuma

O var! Ne kadar şükretsem az!

Kimse kimsenin hayatına öylesine girmez. Herşeyin bir sebebi vardır. Ben buna hep inandım. Sadece bazen insanların bizim için ne kadar önemli olduklarını bilemediğimiz zamanlar olur. İlk zamanlar her hangi biri gibidir. Konuşabildiğin o şirin insanlardan.. Sonra gün gelir bir bakarsın canın olmuş, kanından yakın olmuş, tek kişilik ailen olmuş, desteğin olmuş, omzunda ağladığın olmuş..

Hiç unutmam aynı evi paylaştığımız geceler biriydi. Ona yakın hatta zaman zaman 15 senelik arkadaşlarımın bende ki yerinden bahsederken konu kendisine geldi. Yerin başka tabi bambaşka dedim. Söyle işte dedi. Ne der gibi yüzüne baktım - ki o beni bakışalarımdan okur.- En yakın arkadaşım de dedi. Aslında belki ilk kez o an fark ettim. O benim en yakın arkadaşım olmuştu. Yine de hissettiklerime bu gün en yakın arkadaş sıfatı yeter mi bilmiyorum. Hayatımda o kadar büyük bir yeri vardı ki.. Ve o kadar büyük bir emeği.. Hakkını nasıl öderim bilmiyorum. Kızmadık mı birbirimize hiç? Kızdık. Tartışmadık mı? Evet tartıştık. Hatta öyle ki en şiddetlisi onun kına gecesinde yaşadık. Yine de ne o benim gözlerimin dolmasına kıyabildi, ne de ben onun.. Ne günlerdi be dediğim her günde başım onun kucağındaydı. Şimdi evli ve evini evim gibi hissedebildiğim yer yüzünde ki tek kişi.. Arkadaşlarınız kendi seçtiğiniz ailenidir. O da benim ailem. Ben öyle hissettiğim için değil sadece o da öyle hissettirdiği için.. 3 Ağustos doğum günü ama o ani gelen sürprizleri çok sever. O yüzden erken erken yazıyorum bu yazıya da.. 

Bazı insanların gitmesine izin veremezsiniz, bazı insanlar diğerlerinden farklıdır. İnadınız işlemez, yalanınız sökmez, gözünüzü kaçırmanız yetmez, ses tonunuzu değiştirseniz de işe yaramaz. Ve bilirsiniz ki herkese arkanızı dönseniz de bir kişiye dayanamazsınız. 

Ben hayatımda tanıdığım belki en gamsız insanım. Arkama bakmam, siler atarım. Neler geçti der öldürür giderim. Kendimde bunu yapamayacağımı bildiğim tek kişi o. Dayanamam ararım dediğim tek insan. Onun gözleri dolunca gözlerimin dolduğu bir tek o. Kendim gibi düşündüğüm, hissettiğim tek varlık. Ve şuna eminim ki asla hayatımda olduğuna pişmanlık duymayacağım tek kişi. Aramızda ne geçerse geçsin, keşke olmasaydı demeyeceğim. Şükürlere sebep, bana destek tek kişi. Çok güçlü olan bana güç veren, düştüğümde tutan, ağlasam göz yaşlarımı silen bir o. Neler geçti geldi, kimler girdi çıktı o hep dibimdeydi. Eli elimde bir destek. Zaman zaman yemek yemem için beni evde kovalayan ona kızdığımda beni anlayıp beni ciddiye almayan, içimi dışımı, sebeblerimi bilen bir o...

Ne kadar şükretsem az, ne kadar sevsem az. Hiç bir sıfatı yeterli bulmayışım bu yüzden. O muhteşem bir dost, muhteşem bir eş ve bir gün muhteşem bir anne olacak... Benim tek kişilik kusursuz ailem o...

Senin doğum günün geliyor bebeğim.. İyi ki doğmuşsun, iyi ki varsın. Bunun benim için anlamını asla tam olarak bilemeyeceksin. Ben ki sen iyi bilirsin hiç bir zaman içimi tam açabilen biri olmadım. Hayatımın her anında, en güzel ve mutlu günlerinde de en kötü anlarında da -ki bunu defalarca kanıtladın- ve bir gün ölürken de yanımda ol istiyorum. Şimdi ki gibi bak hep bana. Aynı kal. Bu halin o kadar güzel ki... Seni yaratan bir gün benimle karşılacağını biliyordu ve eminim seni de bana bir kardeş olarak yarattı. Et tırnaktan ayrılır mı? Asla.. Aynı kanı taşımamız mühim değil, canımda parçasın... 

Senin kim olduğuna gelirsek "Dilek Uğurlu Batman".. Ben ki ne yazılar yazdım, ne insanlara... Sana ne yazsam az. Sen yine beni bakışlarımdan yakala...

Seni çok seviyorum can parçam. En çok seni özlüyorum. En çok seni arıyorum ve bir tek senin içtenliğine güveniyorum. Çünkü farkının farkındayım beni asla yanıltmayacaksın. Boş verdim herşeyi! Bir tek sen ol, bana hiç bir şey olmaz! İyi ki varsın ve dua'mdır ben yok olmadan olmaman... 

Özge Özvatan

16 Haziran 2014 Pazartesi

Utanır

Gün gelir o çok sevdiğinden utanır insan... 
Bir zamanlar elini tutup gezerken gurur duyduğu
Hani şu varlığına şükürler ettiği
Geceleri uyurken sessizce izlediği
Bir sürü fotoğrafını çekip sakladığı
Ellerini bırakmayı bırak,gevşetse canı yandığı..
Uğruna yazılar yazdığı
"benim olsan da olmasan da" dediği
Gözünü kör edecek kadar aşık olduğunda da utar insan..
Parfümün kokusu canını yakmaz artık
Geceleri ağlatmaz
Kendi kendine kaybolurken, tak!
Hayatın bir yerinde tekrar karşına çıktığında
Bu mudur? da der insan..
İçine çeke çeke öptüğü bulandırır midesini
Aslında onca zaman göremediklerini görür insan..
Köprünün altında çok sular akar
Hayat değişir ama o değişmez
Gözlerine inen perde kalktıkça
O, sevdiğin insana yakışır davranmadığında
Uğruna canını verebileceği insandan, utanır insan..
Utanmak ayıp mı? 
Hayır! 
Ama utandırana;
İçten bir "yazıklar olsun" yakışır...

Özge Özvatan

13 Haziran 2014 Cuma

Karmakarışık.

Bazen hayattaki herşey sıradanlaşmakta ustalaşıyor..
Bir kaç görüşmeden sonra herkes diğerine benziyor.
İnişlerle ve çıkışlarla dolu yıllar kalıyor gerimizde
Artık birbirimize bakmıyoruz
Hatta kimsenin gözlerine eski gibi doğrudan bakmıyoruz.
Maddesel hazlarımıza gömülüyor ve bir kaç saat sonra uyanıyoruz.
Maneviyatı beklemeyeli ne kadar zaman oldu?
Anımsamak güç...
Şehvetle, tutkuyla sevişiyoruz hala
hissetmeyi unuttuğumuz farkında bile olmadan hatta
Keyif bitiyor ve
Bir yere varmayacağını anladığımız anda daha iyisine arayış başlıyor
Hep daha iyisi var
Her zaman yedekte bekleyen birileri var.
Maddesel zevkler bittiğinde, maneviyatı doyuramadığımızdan
birileri geliyor ve biz gidiyoruz.
Eksiliyoruz..
Birine ait olamadıkça
Ne siz imkansızsınız birilerine
Ne de birileri size..
Elimiz elinde kalmayacaksa zaman kaybetmiyoruz
Artık ay dönümü bile kutlayamıyoruz.
Giderken haber bile vermiyoruz.
Bir uçurumdan aşağı düşüyoruz.
Sarıldığımız insanları kendimizle beraber düşürmekten başka bir amacımız yok aslında
Ne kadar kalabalık düşersek, o kadar az mı rezil oluruz yoksa?
Ya da anlasın mı istiyoruz birileri de bizim hissettiklerimiz?
Becerilerimizde kaybolmuş adamlar var
İsimleri yok
Görüntüleri yok
Gözlerimizi kapattığımızda
Kimse YOK!
Kendimizi başka, adamları başka kandırıyoruz.
Sonra zamanın bir yerinde ansızın durup hiçliğin farkına varıyoruz.
Fedakarlıklar yapan o adamların hayaletleri geziyor odalarda
Geceleri kan ter içinde uyanıyoruz rüyalardan
Saçımızı okşayan birileri vardı
Kabus gördüğümüzde sımsıkı sarılan
O gök gürlemesinden çok korktuğumuz için her yağmurda gelen biri vardı
Tatile harcadığı tüm parayı yakan
bizi bırakıp gidemeyen birileri
Başkasına ait olma fikrini kaldıramayan
Evlen benle diyen birileri vardı. 
Hem nasıl güzel anne olursun sen derdi.
Hayaletleri konuşuyor odanın duvarlarında
Ö(z)lüyoruz...
Bir daha bir adamı mutlu edebilmek için uğraşır mıydık?
Kucağında uykuya dalar mıydık hiç yorulmadan?
İnanır mıydık yeniden çocukluğumuzun o güzel masallarına?
Harcadıklarımızın ahı bırakır mıydı yakamızı bunca itilmişlikten sonra?
O kadar insanı hiç acımadan o uçurumdan ittikten sonra durulur muyduk biz?
Şeytana bürünmüş ruhumuz arınır mıydı?
Yeniden göz yüzüne bakıp güler miydik el eleyken?
Ve sırf gece yanımızda uyuyor diye Allah ın varlığına inanır mıydık?
Herşey kirletildikten sonra çarşafları değiştirip,duşa girmek arındırır mıydı?
Ya da kokular kaybolduğunda zihinde unutur muydu?
O kadar incinmişliğin üzerine anılar bile yer tutmuyor beynimde.
Geçmişten biriktirmiş olduklarım kafi
Yeni isimlere hafızamda yer yok.
Bir daha bir adam yine inandırır mı kendine
Ve ben ona senelerce sürecek yer yüzü cennetini verir miyim ellerimle?
Anne gibi fedakar olur muyum?
Ona dokunmayı öğretir miyim?
Hazzın en uç noktalarını yaşamasına izin verir miyim?
Bilmiyorum..
Biz kadınlar kırıldıkça şeytanlaşıyoruz, doğru.
Ama bizim kırdığımız o adamlarda başka kadınları şeytanlaştıranlar değil mi?
Duygusal bağ kuramıyorsam kabahat bende mi?
Kalbime dokunamamak onun beceriksizliği değil mi?
Bir adama "ömrüm" diyemiyorsam hayatımda tutmamak hakkım değil mi?
İlk bir kaç görüşmeden sonra, hevesimi alıp,
O'nu diğerlerinden ayıran bir özellik göremediğimde 
Hayatımdan silip atmak adil değil mi?
Suçlanıyorum bir günahkar olmakla.
Günahkar olduğum doğrudur.
Ama işlediğim hiç bir günahta yalnız olmadığımda...
Bir daha bir adam beni aşka ikna edene kadar
Uslanmayacağımda... 

Dua'mdır; bir adamı daha enkaz halinde bırakmamak...
Ve bu sebepten 
Avuç içlerini öpmediğim kimseyi 
Hayatımda tutmayacağım!

"Biz bir daha hiç görüşmeyecektik ve o henüz bunu bilmiyordu"...

Özge Özvatan


8 Mayıs 2014 Perşembe

Ay Dönümü

Sevgilim...
Bu gün hayatıma gireli 1 ay oldu. Kocaman 30 gün, 720 saat, 43.200 dakika. Öyle yada böyle varlığınla dolu, yüzümü güldüren adınla dolu 2.592.000 saniye... 

Birine asla güvenemeyeceğimi, sevemeyeceğimi düşündüğüm tam o anlarda, belki de en olması gereken zamanda geldin. Göğsümde oluşan bir boşluk doluyor senle şimdi. Duruşuna zıt, o masum bebek bakan gözlerinde doluyor. Ve güzel ellerinle.. 

Sımsıkı sarıldın bana, her sarılışın bir yaramı sardı önce. Sonra benimle uyudun, hiç bırakmadan. Kolların beni değil ruhumu sardı... Sen hep bana sımsıkı sarılı kal... İstediğin gibi olamasam da, olabildiğime razı kal. Çok sevdiğimden bencilleşip fedakarlıklarımı görmezden gelme kafi... Ben kalanınla olduğun gibi severim seni. Bana aşkı yeniden öğret, senle her öğrendiğimde bildiklerimi unuturum ben. Soluğum ol sonra... Herkese bakayım ama bir seni göreyim. Senin sesine uyanayım. Senin söylediklerini dinlesin kulaklarım. Başkalarını duymakla yetinirim. Sen hep aynı bak. Ben o masallarda ki sevdalı kadın olurum. Herkesin masalı, senin gerçeğin olur. Bu sana attığım ilk adım. Sen başkalarına benzeme, başkalaşma, sıradanlaşma, herkesleşme.. Beni itme. Minik ellerimle sana dünyaları verebileyim. Sen sadece kendi dünyanı ver... 

Bazen hayat istediklerini vermiyor insana. Kader düyorsun. Kabullenmeye çalışıyorsun. İçine bir acı oturuyor, tam gecenin en karanlık olduğu anda bir güneş doğuyor sonra.. Öncekilerden daha parlak. Sonra diyorsun ki; iyi ki batmış diğerleri, iyi ki gelmiş karanlık, o acıyı yaşamışım iyi ki.. Yoksa bu güneş nasıl doğardı? Sende benim en koyu karanlığıma doğan güneşsin. İyi ki geldin. 
Hayatıma hoş geldin sevgilim..
Tam ortasına, en güzel yerine, en sevdiğim olabil diye..
Hoş geldin..


----
Bazı ilişkiler bir ay dönümü kadar sürer. Bazı insanlar okuduklarında mana aramaz. Bazıları okuduklarını anlamaz, anlasa da uygulamaz... Ve kocaman bir hoş geldin, kuru bir "git" kelimesine sığar. Siz kalıbından utanırsınız, o kendinden utanmaz... Gerçek şudur ki bazı insanlar sevmeyi bilmez, bazıları sevilmeyi... 
----
(10'larcasını yazabileceğim ay dönümleri diliyorum kendime.. Zaten bir daha ilk 6'sini yazmadan, vermem. (: )

Yazıların tamamı için tıklayın..Özge Özvatan

5 Mayıs 2014 Pazartesi

Bazı geceler...

Özlüyorsun bazen... Aylarca göremediğin o yüzü, duyamadığın sesi özlüyorsun. Şehrine gidip, dibine kadar giriyorsun, uzaktan bi yabancıya bakar gibi bakıp, dönüyorsun. Bazen dayanamıyorsun, kokusunu istiyorsun yine ellerinde, yüzünde... Parmaklarını tutabilmek, avuç içlerini öpebilmek istiyorsun. Eskisi gibi konuşabilmek, gülebilmek.. Eskisinden de güzel bakabilmek... Her şeyi temize çekip, yine onla kirletmek... Geceleri iki kişilik yatağında tek kişilik hayaller kurarken gelince aklına, ağlıyorsun. Onu geri istiyorsun. Hayatta ki her şeyden daha çok istiyorsun. Tam adını andığında çalan o şarkıda dışarıda göz yaşlarına direniyorsun. En yakın arkadaşının elini sıkarak tutuyorsun. Susuyor... Yüzüne biraz kızgın, biraz üzgün bakıyor... Yavaş yavaş adı daha az alıyor ama özlüyorsun. Rüyalarına giriyor ve o kadar gerçek ki... Ellerini, sıcaklığını, öpücüklerini hissediyorsun ve belki ilk kez uyanmak istemiyorsun. Unuttum derken ve evde keyifle gezinirken çekmeceden çakmağı çıkıyor, bir yerde uçak bileti, beraber izlediğiniz o ilk filmin adı silinmiş fişi... Tarihi hep aklında, tabi filmde... Radyoyu açıyorsun her şarkı o oluyor sonra.. Şimdi olsa bunu da ona gönderirdimlerle bileten cümlelerinle birlikte hemde.. Aylarca bekliyorsun, bir kez olsun, son kez olsun, kokusunu soluyabilmek adına.. Hayatını kimseye bağlamıyorsun, kimseye ait olmuyorsun ve kimsede sana ait olsun istemiyorsun. O kapı çaldığında yalnız olmayı diliyorsun. Yine O'nun olmayı... Ve elbet bir gün o kapı çalıyor, açıyorsun... 

Aylarca kafanızda provasını yaptığınız her sahne yıkılıyor. Sımsıkı sarılıp ağlıyorsunuz. Özlediğiniz için değil, eskisi gibi kokmadığını fark ediyorsunuz. O size ait olandan hiç bir iz kalmadığını, karşınızdakinin artık bir başkası olduğunu ve daha fazlası; başkasının olduğunu... o yokken gelir geçer kim varsa onlardan biri artık o. Bunu biliyorsunuz. Oyunlara, sahnelere, duygusal konuşmalara, seni seviyorumlara yer yok artık. Zira sevdiğiniz artık o değil. Bunu görüyorsunuz. Keşke bu kapı çalmasaydı, hayali güzel hep aynı kalsaydılar başlıyor... Gece uyurken yine sizi bırakmıyor, sabaha kadar"gitme, beni bırakma" diye sayıklıyor... Uyuyamadığınıza kızıyorsunuz. Ne söylediğinin bir önemi kalmamış... 

"Seni seviyorum, seni çok seviyorum. Ama içi, dışı sen olmayan bu adamı tanıyamıyorum" diyemiyorsunuz.. "Ne yaptın ona, geri ver... Ben onun uğruna ne aşklardan geçtim, kimlerden geçtim de gittim" diyemiyorsunuz işte... Bir daha hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını anlıyorsunuz o an. Üzülüyorsunuz. Sevginizin sadakatine, uzunluğuna, büyüklüğüne üzülüyorsunuz. Kıyamadığınıza üzülüyorsunuz... 


İnsan özlüyor. Bazı şeylerin izi öylece kalıyor. Bazı cümleler unutulmuyor, bazı yazışmalar silinmiyor. Bazı boşluklar öyle hemen dolmuyor... Tam unuttum diyorsun, başkası gelip yine onu aratıyor. Geçti derken, yüz yüze geliyorsun hikaye yeniden yazılıyor... Ben 14 ay önce ki bu adamı zaman zaman özlerken, şimdi onun sevdiğim adam olmadığını, olamadığını, aynı kalmadığını bilmenin huzurunu yaşıyorum...

Tutulmamış sözler, benim de kıyamadığım gibi yok artık. Cümlelerin anlamı yok. Sevdiğim, bana o sevdalı, bana değil ama sevgisine sadık adam yok... Öldüğü tarihi kestiremesem de, yaşamadığını bilmenin hafifliği üzerimde.. Bir daha hiç sevilmeyeceğini, helal etmediğim haklarımı, sevmeyeceğini bilmenin rahatlığı var... 

Başın ağrıyordu, seni kucağıma aldım. Başımın ağrıdığını nerden bildin dedin, güldüm. Bir insanı kendinden saymanın ne demek olduğunu bilmeyeceksin hiç. Bedeninin her acısını hissettiğimi, acına dayanamadığımı, kendine iyi bakmazsan neden kızdığımı anlamayacaksın. Sana nasıl kıyamadığımı... Susuz kalmışsın dedim. Nerden biliyorsun dedin. Kaç bardak su içtin bu gün dedim. İki dedin ve suyunu içtin...

Bazı geceler 3 sene sürer ve biter. Bitti... 
Bitti dediğim için değil, sen aynı adam olarak kalamadığın için bitti... 
Seni bir başkasına uğurlayabildiğim için bitti... 

Şimdi senin ne baş ağrını, ne açıkta kaldığında üşüyen bedenini, ne ruhunda kopan fırtınaları bilen biri daha olmayacak. Senin seni ben gibi bilenin olmayacak. Bende olmayacağım. Mutlu olmayı hak ediyorsun dedin ya, sen artık bana değil, kendine üzül. Kaybettiğimi sandıklarıma değil azizim, kaybettiğine üzül... 

Özge Özvatan

5 Mart 2014 Çarşamba

Oynuyorsun

Bazen hayatın akışı değişiyor. Bildiğin her şey bir karmaşanın içinde yok olup gidiyor. İnandığın değerler, uğruna savaş verdiğin her şey kayboluyor boşlukta. Elini uzatıyorsun birine, tam tutacak gibisin, kayboluyor.. Kayboluyorsun.. Yollar çıkmaz sokaklarla bitiyor, ışıklar teker teker sönüyor, acını yüzüne vurmak ister gibi. "Bak her gün daha çok karanlıkta kalacaksın" der gibi. Dalga geçer gibi.. Anılarını silip atamıyorsun, üzerine sinmiş kokusundan suyla arınamıyorsun, başka kokulara bürünemiyorsun. İzlerini vücudundan silkeleyip düşüremiyorsun. Yaran da yara izin de öyle sana bakıyor. Yara bantları kapatmaya yetmiyor, kimse de artık yara saramıyor zaten.. Bazen özlüyorsun hem onu hem ondan önce ki kendini. Nereden başlaman gerektiğini bilemiyorsun. Aramak istiyorsun bazen, bir sesini duysan değişecek sanki dünyan, arayamıyorsun. Gururundan değil, hak etmediğini bildiğinden arayamıyorsun. Konuşacak hiç bir şeyiniz kalmadığını bildiğin için arayamıyorsun. Şarkılarda cümlelere ikinizi yerleştiriyorsun. Mutlu bir sona inanmak istiyorsun, inanamıyorsun. Bir sigara yakıyorsun, geçmezse bir yaş akıtıyorsun, yaşın büyüyor ve hıçkırıklara boğularak uykuya dalıyorsun. Bazen sevemiyorsun. Ne kendini ne başka birini. Son sevmemi, tüm sevgimi ona vermeseydim diyorsun, çok geç olduğunu anlıyorsun. Kimseyle konuşamıyorsun, hoş konuşsan bile anlatacak ne kaldı ki diyorsun. Daha çok susuyorsun. Boğazında ki yumru büyüyor, yutkunamıyorsun.. Başkaları oluyor sen yine onun sesine uyanmayı özlüyorsun. O uzun iyi geceler mesajlarını, hadi beraber uyuyalım diye şımarmasnı.. Her şey bir yana sana hitap etmesini özlüyorsun. Başkaları da söylüyor sonra aynı kelimeleri ama aynı değil. Sen onu hep aynı sesten duymak istiyorsun, için daha çok acıyor, yumrun büyüyor ve kalbin her gün biraz daha fazla sıkışıyor.. Deniyorsun, kendini kandırıyorsun bir kaç gün sürüyor, sonra aynaya yabancı gözlerle bakınca daha çok ağlıyorsun.. Olmayınca olmuyor diyorsun ve suçu yine kadere atıyorsun. Bir film repliğinde, eski bir dizi de, bir şairin dizesinde hep onu hatırlıyorsun. Bu kadar derin hatırlamana şaşırıyorsun sonra. İlk ayrılığın değilken neden en uzunu oluyor anlam veremiyorsun. Sevdiğini biliyorsun ama kendine bile söyleyemiyorsun.  Yok diyorsun, öldü varsayıyorsun.. Alışmaya çalışıyorsun ve kendini zorladıkça daha çok dibe batıyorsun. Olur olmaz insanlara aşk deyip, elini tutup "oynuyorsun"... İyiyim ben demeye çalışır gibi.. Gülerken fotoğraf çekiliyorsun, solan gözlerini pek az kişi fark ediyor. Diyemiyorsun, "ruhum onda kaldı" diyemiyorsun. Bir daha güvenemiyorsun. Geri dönemiyorsun, ileri gidemiyorsun. Yaşarken arafı görüyorsun. Günleri, ayları ve yılları sayıyorsun geçmesini umut ederek.. Hala beraber olsak bu gün bilmem kaçıncı yılımızdaydık diyorsun birine gülerek, gözünden yaş ha aktı ha akacak. Bazen birileri giriyor hayatına ve sen ondan sonra hiç yaşamıyorsun ama çok güzel yaşıyormuş gibi yapıyorsun. Oynamaya alışıyorsun ve perde kapanırken alkış bekliyorsun... Seyircin sayın umrunda değil, sen sadece kimse düştüğünü görmeden perde kapansın istiyorsun... Ve yine birini özlüyorsun. Bazen her günden daha çok özlüyorsun... 

3 Şubat 2014 Pazartesi

Sevesim var birini...

Çok istedim senden sonra sevebilmeyi. Seni sevdiğimden daha çok. Ki zaten silinmeye yüz tutmuş adın dilimde.. Aylardır görmediğim yüzün silüet gibiyken hafızamda çok istedim... Birini seni ettiğim kadar mutlu etmek istedim. O da gülsün senin gibi, sımsıkı tutsun istedim. Kimse senin kadar sevmedi ve kimse senin kadar acıtmadı beni. Senden çok sevsin, kıyamasın istedim. Onunda sevdiği yemekleri yapmaktan zevk alayım. En yakın arkadaşları sevsin beni seninkiler gibi.. O beni kırınca benden önce onlar kızsınlar ona. Git affettir desinler istedim. Ben gitmek istiyorum diye ağladığımda senin gibi kucağına alsın, sımsıkı sarılsın, bırakmasın, bırakamasın istedim. Artık onun için yazayım, süprizler hazırlayayım, onu düşüneyim, onun mutluluğu için uğraşayım istedim. Belim açık giyiyorum diye mesela o kızsın, bende şirinlikler yaparak konuyu geçiştireyim istedim. Senin uykunu ezbere bildiğim gibi, ezbere bilmek istedim uykusunu birinin. Mimiklerinden okuyabileyim istedim. Ben aramam bilirsin, o da senin gibi aramaktan hiç bıkmasın istedim. Ben birine sana baktığım gibi şefkatle bakabileyim istedim. Gülüşümü de bilsin, kızışımıda. "Ama minik" desin, senin gibi sarılsın, itemeyeyim istedim. Ki sen itsem de çekmezdin burnunu boynumdan... Avuç içlerini öpebilmek istedim. Biri beni tanısın istedim. Sende gördüklerimi aratmasın ki senden çok seveyim istedim. Onla şarap içeyim, denize gireyim. Denize girerken oda korksun, tutsun elimi.. Havuzda öpüşelim, hamamda ısınalım istedim. Kadıköy'de sahilde el ele yürüyelim istedim. Ben ona her gece için teşekkür edeyim, o bana gülümsesin istedim. Annesi de olayım, kızı da. Senden çok hak etsin istedim. Ona hediyeler almaya çıktığımda seninkiler için olduğumdan daha mutlu olmak istedim. Kokusundan tanıyayım. O hiç konuşmadan anlayabileyim. Beraber kumsalda çay içelim, üzerine soğuk bira... Birinin yanında huzurlu uyumak istedim ve huzuru olmak. Ona kitaplar yazmak. Evimin duvarlarını fotoğraflarımızla süslemek... Onun kıyafetleriyle uyumak.. Biri seni silsin istedim işte. Senden daha güzel sevsin... Bilirsin ben hep giderim, o biri gidemesin. Sahi sen nasıl gelirdin her seferinde geri? Ve ben nasıl dönmekten vazgeçtim geri?... Şimdi ne seni sevebiliyorum, ne de başka birini... Nereye gitsem bulurdun beni, şimdi bırakta ruhumu başka bahçelerde gezineyim. Senin kadar seven ama sen olmayan birine bırak beni. Sana veremediklerimi de ekleyip, sevesim var birini... 

14 Ocak 2014 Salı

Elimi Bırakmasaydın

Arayamamak... Sana seni arayamacak kadar yabancı olmak. Yanımda uyandığın günlere rağmen, yanında kahkaha attığım onca saate rağmen... Sana kanamamak... İnanmamak!

Kandırsana beni!

Sonu başı aynı olmayan -aynı hikayelerden biri aslında. 2,5 yılımın 1 aya sığışı. Yine de yazdırabilecek kadar güçlü hissettirişi. Gülümsetişi.. Tam olması gereken zamanda, olmaması gereken biri. Herhangi biri. Kapılışlığım gibi, gereksiz biri... Dilinde başka, tenin de, izlerinde başkalaşması.. Dokunduğumda kaçışı, içine çekişiyle zıtlaşması. Yine de en çok gülümsetişi. Ve içime akışı. Bana karışması... 

Mevsim çabuk geçerse unuturduk. Daha güzel açan çiçekler unuttururdu ya da.. Olmasaydın mesela olduğun kişi. Burda mutlu olsaydık. Sen bana baksaydın, ben bakmaya utansaydım. Anlatsaydın ve ben sadece gülümseseydim kafamı sallayarak. "Anlamı ne bunun" deseydin bana sadece sonra sussaydık. Sen gülseydin yine ve ben "neden gülüyorsun" deseydim, sussaydık. Öyle sarılıp kalsaydık. Hiç konuşmasaydık. Elin elimi sık sıkı tutsaydı ve ben şükretseydim. Sigaralarımızı beraber içseydik. Sen yine elimi bırakmasaydın, sigaranı ben yakardım... Sen, olmasaydın sen. Ya da ben bilmeseydim. Bir sabah uyansaydım ve olmasaydın. Güzel bir düş olarak kalsaydın ben düşmeseydim.. Mutlu uyansaydım. Belki gece buruk uyurdum ama uyurdum. Olmaz mıydı? Ben kucağına saklansaydım, sen beni korusaydın. Mutlu olsaydık. Ve sen yine elimi bırakmasaydın.. Günleri insanlara bölmeseydim, seni günlere bölseydim. Her günüm olsaydın. Senin olsaydım. Seni acıtmak değil, mutlu etmek isteseydim. Kızarak değil, gülerek özleseydim. Her gün daha çok gülseydim. İçimden gelseydi gülüşlerim ve sen öylece yanımda dursaydın. Kapıyı açtığımda bir sabah karşımda olsaydın, gece uykumdan uyandırsaydın. Hiçbir şey istemem, kokunu yanına alsaydın. Sen yine üzüntülerini anlatsaydın, gözlerin dolsaydı. Sussaydım. Kıyamasaydım. Yaralarını sevebilseydim, yanımda olsaydın... Hiç elimi bırakmasaydın. Her şey bıraktığın yerde kalsa, ben de gidemeseydim. Sesini özlemeseydim. Sevemediğim milyonlarca şeyin olsaydı, bakışını yine severdim. Uzun sarılmanı severdim. Çocukluğunu severdim. Kendin olduğun o kısacık anları severdim. Yok saymazdım seni, adını unutmazdım. Elimi bırakmasaydın, bu denli yanımda olmayışın olmasaydı bende elini bırakmazdım. Mutlu olurduk. Olmaz mı? 

Mevsim çabuk geçti. Güzel çiçekler öncekinden hızlı geldi. Havanın kokusu hemen değişti. Yine de başımı yastığa koyduğumda; senin sesin... 

Bir damla yaş aktı, ağlamayacağım.
Vazgeçtim!
Keşke sen; elimi hiç bırakmasaydın...
Bende bu kadar herhangi biri için bu denli kırılmasaydım.
Ya hiç olmasaydın, ya da hep kalsaydın.
Kıyasa girmek zor!
Yine de kaybettin...
Kaybedildim...
Ve sen ne kaybettiğinin farkına varacak kadar benim değildin...

özledim. yolumdan döndürsene beni. hiç bırakma elimi, ellerimi... bırak; içimden geldiği gibi sevebileyim seni...

7 Ocak 2014 Salı

Ben /hala...

Uzun zamandır yazmıyorum adına.. Ama yazmadığımda unutulmuyor adın, ya da yazmadım diye ben seni unutmuyorum...

Yapamıyorum.. Ağlamayacağım ağlamayacağım diyorum ama olmuyor. Maskeler takıyorum ama ağır geliyor. Herkes farklı tanıyor beni; her gün iyi görünmeyi, her gün faklı bir ben olmayı kaldıramıyorum. Senden sonra çok değiştim, biliyorum. İnsanlar değiştin dediğinde kızıyorum ve herkes kendi üzerine alıyor değişimimi ve biliyor musun tek başıma kalınca yapamıyorum eskisi gibi... Bazen sana çok kızsam da sarılıp ağladığım sen yoksun, kokun yok.. Ve hiç olmayacağını bilmek.. Kahrediyor beni.. Çıkmaz sokaklara sokuyor her geçen gün.. İnadına daha çok sigara içip, daha çok öksürüyorum.. Her gün yakınında olmasam da varlığın en büyük güçtü bana. Sığınabileceğim en temiz limandın ve bilirdim korurdun beni.. Şimdi bir limanım yok... Üşüyorum yokluğunda ve düşüyorum.. Ama nasıl bir düşüş.. Nasıl bir sürükleniş.. Beni oradan oraya çeken insanlara dur diyemiyorum! Cümlelerimin katili oldum.. Susuyorum. Sessiz sessiz özlüyorum.. Kimse ağladığımı görmüyor ama ben biliyorum.. Her kapı çalışında sen diye koşuyorum; bir daha hiç olmayacağını kabul edemiyorum! Senden sonra daha acımasızım, beddualar ediyorum! 

Kime inandıysam önce o yaraladı beni anne.. Ve sensiz her şey daha zor! Olmadık insanlara sarılışlarım var, ardında üzerime üzerime gelen yanlışlarım, derin kırgınlıklarım.. Açtığımdan çok kapattığım kapılarım.. Bilirim sen olsan yanımda böyle olmazdı bu kadarına izin vermezdin.. Şimdi sesinde yok.. 

Çok üzgünüm anne.. Affet beni.. Yarım yamalak diye her şey, Bu kadar ağlıyorum diye affet! Yaşam akıp gidiyor ve ben tutamıyorum diye, bıraktığın özge değilim diye, canımdan can gidiyor diye... Meleğim yanında anne.. Denizime iyi bak...Her gece hayalim olmaktan vazgeçme... Gözlerini çekme üzerimden.. Çok eksildim zaten...

Seni özledim annem.. Üşüyorum.. 
Karanlık bu ev, korkuyorum.. 
Ben -hala- sensiz yapamıyorum...