27 Kasım 2016 Pazar

Yuvamsın

Çok zaman oldu senin adınla bir satıra başlamayalı.. Ne çok oldu sesini duymayalı, yüzünü görmeyeli, seni solumayalı ve ellerin ellerimde uyumayalı.. Çok oldu kalbim atmayalı ve hayatı ezberden yaşayalı..

Onu unuttun mu diye soran insanlar var hala hayatımda. Ne haddime diyorum.. Ne haddime onu unutmak! Adın geçince dolan gözlerim var hala.. Öyle acıyla değil ama özlemle. Çok oldu seni affedeli, ait olduğun gök yüzünde seni özgür bırakalı, seni takip etmeyeli.. Sana benzeyen onlarca insanla kendimi kandıralı çok oldu.. Kimseye duvarlarını yıkmayan, kimsenin gözlerine uzun uzun bakmayan ve elleri ellerinde uyumayan bir kadın haline gelel
i çok oldu. Seni son gördüğüm gün hala gözümün önünde ve ilk gördüğüm gün de.. Bir "minik" bir de "yarim" deyişinin tınısı kulağımda kaldı.. Seni hatırlatan kokular, adını taşıyan insanlar ve bende senden bir iz kaldı..

Bir daha hiç sevmedim. İşin aslı sevmekte istemedim. Ben senin hayalini bile yanıbaşımda yaşayan herkesten üstün tuttum. Başka birine aşk demek haksızlıktı hayaline, hatta sana haksızlık olmasa bile.. Sana söylemiştim "bir kere sever bizim ailenin kadınları" diye. Seni sevdim bende. Umutsuzca üstelik şimdi.. Çaresizce.. Dönüşü olmayan bir yolun son sapağını da geçtiğimizi bile bile! Ölmüş bir adama aşık kalınmaz belki ama sana kalınıyormuş işte..

Çıkıp sana gelemiyorum. Ordasın. Biraz uzağımda. Elimi uzatsam, kalksam şu koltuktan gelirim bilirim. Gelemiyorum. Bunu ne sana ne başkasına anlatamıyorum. Zaten bir sen anlarsın ama sende artık duymazsın..

Biri diyeceksin bir gün.. Biri canından çok sevdi beni. Kendinden çok, dünyada nefes alan herşeyden çok. Sarılmaya kıyamadı diyeceksin. Kırmadı. Gözünden sakındı sevdi. Bir gün anlayacaksın, benim sana anlatamadığım herşeyi...

Nasibim değilsin adam. En zor sınavımsın. Hiç itiraf etmedim ama unutmaktan deli divane korktuğumsun. Unutmak istemediğimsin sen.. Kız çocuğu hayallerimde çizdiğimsin ve hala çocuklarımın baba demesini istediğim tek adamsın!.. Sen benim hiç anlamadığın o "yuvamsın"...

4 Mart 2016 Cuma

Once upon a time


Once upon a time...

Diye başlayabilirdi aslında. Hakkıydı. Bir peri masalı çıkardı ve eminim ki gişe rekorları kırardı. Gülüşlerimizin sesleri nesil nesil yankılanırdı.. Onun bana sarıldığı an, öylece fotoğraf haline döner ve şatonun duvarına asılırdı.. Ta ki, peri masalı kabusa dönene, tüm gülüş sesleri hıçkırıklara dönüşüne ve şato başımıza yıkılana kadar... 



16 Şubat 2016 Salı

Yarım Kalan

İçimden geçiyorsun adam.. 
İçimden geçiyorsun ve farkına bile varmıyorsun. 
Herşeyden bir haber gülümsüyorsun. 
Bir an zaman duruyor, dünya duruyor. 
Unutuyorum dünü bu günü. 
Bir an sarılıyorsun; yaralarım iyileşiyor. 
Unutuyorum geçmişin izlerini. 
Nefesim kesiliyor ve gülümsüyorum, farkına varmadan.. 
Uyanıyorsun ve güneş doğuyor. 
Oda aydınlanıyor. 
Yüreğinle çağırıyorsun bazen. 
Gelemiyorum. 
Korkuyorum. 
Bir adım geri gitme ihtimalini bile göze alamıyorum.. 
Yakınıma gelemeyeceksin belki ama uzaklaşmanı da istemiyorum. 
Zamana küfürler ediyorum. 
Sürekli yanlış zamanlarda karşılaştığımız için kadere kızıyorum. 
Ben sana geç kaldım, sen bana erken oysa.. 
Hayatımı ortadan ikiye böldüğünü bilmiyorsun. 
Öyle masumsun ki, sana öyle yakışıyor ki.. 
Senden bir gün önce değeri olan herşeyi, 
senden bir gün sonra anlamsızlaştırırken; sadece yaşıyordun. 
Gündelik yaşam şeklindi senin karşımda ki duruşun. 
Kendinin farkında olmayan bir güzellikle yerleştin hayatımın içine. 
Hiç bir iddian yoktu ve sen saçmalarken de güzeldin. 
'Nabza göre şerbet vermek' dediğimiz o anda durdum. 
Durdum ve ilk kez gercekten baktım sana. 
Kolumu uzatsam tutabileceğim mesafedeydin ve ben ellerimi önce yüzüme, sonra saçlarıma götürdüm. 
Bu adamla dedim, bu adamla geçer günler. 
Bu adam bir masalı yeniden yazar ve en şapşal kahramanı olur prensesin.. 
Sana bunları söylemedim. 
Sanırım asla söylemeyeceğim. 
Bu yazıyı okuyacaksın; ihtimaller arasında göreceksin kendini ve geçiştireceksin. 
Sende kendimi görüyorum. 
Sana kızamıyorum,kıyamıyorum.. 
Bir gün yaşayacağın pişmanlıktan haberdarım ve bir anda aklına geleceğimden; "ah" diyeceğinden.. 
Bilmediğim şeyse; benim o anda nerede olacağım. 
Seni unutmayacağım. 
Kimseyi unutmadım. 
Ama seni başka bir yere koyacağım unutmadıklarım arasında. 
"Ah" diyeceğim bende bir anda.. "ah olsaydık.." 
Yaşanmayan yarım kalandır. 
En güzel yarımım olarak kalacaksın..

13 Şubat 2016 Cumartesi

Dilek'ten O Adam'a Notlar

Konuşmak konusunda bir dünya markası olabilirim ama yazı yazmak konusunda bu ilk ciddi tecrübem. Hiç tanımadığım birine genetik kodlarına kadar bildigim birini anlatmak istedim. Çünkü bir gün üzerinde takim elbise, parmağında bir alyansla beyazlar icindeki Özgem'i alıp evine götüreceksin. Bunu yapmadan önce O'nu bir de benden dinlemelisin diye düşündüm.

Özge seni seçtiyse eğer sen özel biri olmalısın ve en az senin kadar özel biriyle birliktesin. Bu onu övmek icin söylenmiş bir şey degil asla. Objektif olacağım söz. İyisiyle kötüsüyle özeldir Özge. Pek kimselere benzemez. Yeri gelir kırar döker hırpalar gereksiz yere, yaralarını iyi bilir ve tuz basar onlara bilerek. Kızgınlığını öylece savurur etrafa. Çok güzel üzer isterse. Git der mesela sakin gitme! Sarıl sıkı sıkı sakinleşir çok uzun sürmez öfkesi.


Sabah gergin uyanır kahvaltısını yapana kadar ciddiye alma onu. Bırak kızsın domateslerin lezzetsiz oluşuna. Ha bi de eğer sigara kullanıyorsan sakın o doymadan yakma sigaranı. Midesi bulanır öylece bırakır tabağını.

Sürprizler yap ona, çat kapı ofisine git mesela. Emrivaki sevmez ama böyle sürprizlere bayılır. 1 saat de olsa öğle yemeğini onunla ye. Akşama kadar yüzünde güller açması icin yeterli bu. Masaya oturur oturmaz soğuk su ve buzlu bardak istemeyi unutma. Yaz kış farketmez ister çünkü.

Küçücük şeylerden mutlu olur büyük beklentileri yoktur öyle. Ona tek tas alacağına tiramisu al daha çok mutlu olur. Pahalı mekanlardansa salaş yerleri tercih eder.

Ona bol bol vakit ayır. İlgini üzerinden eksik etme ama olur da işlerin yoğun olursa D&R dan kitap stokla. Bırak onu deniz-göl kenarına bir yere, öylece kalır orda saatlerce elinde kitapla.

İstediğin konudan konuşabilirsin onunla. Güçlü bir birikimi vardır. Akıl almaktan çekinme. Çalıştığın projenin ayrıntılarından bahset, mutlaka bi fikri vardır. Ya da iş yerinde canını sıkan o bücürü anlat, bırak senin yerine de o sinirlensin.

Müthiş sahiplenir! Parçası gibi görür sevdiği insanları. Herşeyi yapabilir onlar için. Bir de aramızda kalsın asla kabul etmez ama kıskançtır paylaşamaz sevdiklerini :)


Keyfi yokken hiç bir şey yemek istemez midesi bulanana kadar aç kalır. Öyle zamanlarda 2 lahmacun bir de ayran al; bunlara hayır demez.

Tartışırken bir anda sustuysa eğer ya onu çok kırmışsındır ya da seni çok kıracak olan bir söz dilinin ucundadır, söylememek icin susar.

Onu giyme bunu giyme deme ona. Tam aksini yapar. Diğer kıyafetini daha çok yakıştırdığını söyle. Amacını anlar ama seni üzmez değiştirir üzerini.

Kore-Japon dizilerine, animelere bayılır. Mutlaka bir diziye başla onunla. İnanılmaz keyif alır izlerken.

İçinden bazen bir çocuk, bazen bir anne, bazen de güçlü bir kadın çıkabilir. Şaşırma. Keyfini çıkar.

Evet her hatun kişisinin çikolataya zaafı olabilir ama Özge onlardan biri degil. Şekerli şeyleri aramaz pek. Ona marketten bir şey alacaksan kırmızı lays al senden iyisi olmaz.

En sevdiği yemek patates yemeğidir. (Bu da burda dursun lazım olur:))
Gül sevmez. Çiçek alacaksan papatya al mutlaka.
Çok romantizm seven bi tip degildir ama evlenme teklifini bir kumsalda hayal eder.
En sevdiği renk mavidir.
Burger kingtense, Mc donaldsi tercih eder
En çok annesini özler.

Bazı geceler hıçkırıklarıyla uyanabilirsin. Ulu orta ağlamayı sevmediğinden bunu herkes uyurken yapar. Böyle zamanlarda yanına otur ve eğer anlatırsa sadece dinle. Konuşma. O an ona ihtiyacı olacak çünkü. Akıl vermek falan sakın ha! :) ters teper, butun hırsını senden alabilir.

Babasına hayrandır. Çok dile getirmez ama onun onayı çok önemlidir. Özge kendine eş hayal etmeden önce Ömer amcaya damat hayal eder.

Söylediği hiç bir seyden şüphe etme. Yalana ihtiyac duymaz. Zaman zaman kendi başını derde sokacak kadar nettir.

Güçlüdür evet. Ama bazı zamanlar zayıf düşebilir. O anlarda kimseyi istemez etrafında ama sen gitme. Hatta kovsa bile.

Mümkünse kavga ederken söylediklerini ciddiye alma. Çünkü 10 dk sonra yanına akşam film mi izlesek diye gelebilir.

Herkes onunla ilgili bir şey söyler. Herkesin kafasında başka bir Özge vardır. Etrafında çok kişi olduğu doğru ama kimseye açmaz kendini öyle kolay kolay. Onun icin sen bu söylediklerimi yaz aklının bir köşesine. Onu en iyi ben bilirim çünkü.

Daha anlatacak çok şeyim var aslında; saçlarına olan sevdası ve onları ancak bebeği olduğunda kestirme düşüncesi, ilerde bir gün büyüdüğü evi alma hayali, televizyon izlemekten nefret etmesi ve futbol sevmediği halde Fenerbahçe'ye olan düşkünlüğü, audilerin ondaki özel yeri... Ha bi de saçlarını kurutmaktan nefret etmesi var 8 yıldır ben ikna edemedim ama umarım bunu sen başarabilirsin zira bu durumun tetiklediği bir de migreni var. Yani anlatacak daha çok şeyim var ama kalanını yüz yüze konuşuruz diye düşünüyorum :)

Hey sen! "O Adam" henüz tanışmamış olabiliriz ama bir gün ailemizin bi parçası olacak, Kubilay'la playstation a gitmek icin bizi kandırmaya çalışacaksın. Bizi deniz kenarında bi yere bırakıp 2 tane sekerli kahve söylemeyi lütfen ihmal etme...


Dilek Uğurlu Batman

12 Şubat 2016 Cuma

Mutlu ve Aşık

Fotoğraflarına bakıyorum..
Benim şu anki yaşımdasın.
Saçlarını kısacık kestirmişsin.
En sevdiğim çantan omuzunda ve gülerek merdivenleri çıkıyorsun.
Hemen ardından, ömrünün sonuna kadar sevdiğin adam geliyor.
Mutlu görünüyorsun.
Oysa ben kestiremem saçlarımı.
Kestirirsem de senin kadar mutlu olamam biliyorum.
Seni anlayamıyorum.
Ne hissettiğini bilmiyor olmanın acısı oturuyor içime..
Mutlusun orda. Mutlu ve aşık.
Evinde bekleyen iki kız çocuğu olan bir anne gibi değil.
25 yaşında ve dolu dizgin yaşayan bir kadın gibi.
Cesursun. İstediğin kadar cesur..
Ve güzel giyiniyorsun, güzel kokuyorsun..
Öyle az ki, sonlarda seni mutlu gördüğüm günler..
Fotoğrafların olmasa, kucağımda ağlayan bir kız çocuğun hafızamda.
Beni cesaretlendirdiğin anlar geliyor aklıma sonra..
O çok beğendiğim kısacık eteği bana aldığın gün.
Bir gün evleneceğim adama vermem gerekenlerden bahsettiğin zaman.
Aşık olduğum adamla evlenemezsem hissedeceklerim..
Asaletimle övünüşün geliyor aklıma.
Uzun bir elbiseyi, benim kadar güzel kimsenin taşıyamayacağına beni ikna edişin.
İlk yaramı saramadığımda, benle ağlayışın.
Hatırladığım kadınla, fotoğraflarında ki kadının uzaklığı acıtıyor beni.
Gençtin, güzeldin ve aşıktın.
Ve mutlu..
Bir deniz kenarında kahkaha atan fotoğrafların ve konuşturduğun tarzın.
Şimdi görsem seni o kumsal da, hayranlıkla izlerdim.
Işıldıyorsun ve mutlusun..
Bir zamanlar mutlu da olmuş olduğunu bilmek içimi rahatlatmıyor olsa da..
Göze almış olduğunu hatırlıyorum, mutluluğunun bedelini..
Belki de hiç hesap etmemiştin sonunu bilemiyorum..
Aşıktın. Öldüğün güne kadar aşık..
Ve sadıktın.  Öldüğün güne dek, aşkına sadık..


2 Şubat 2016 Salı

Zaman Doğruydu

Bazen tutunuyoruz birilerine. Öyle, rastgele.. Sorgulamadan, düşünmeden. Sanki son olacakmış gibi. Küçücük şeylerden mutlu olup, büyütüyoruz gözümüzde. Saklamıyoruz hayatımızı. Kapılarımızı çaba göstermesini beklemeden açıyoruz ve tabi kalbimizi de.. Unutuyoruz kırabilme ihtimalini. Tanımadığımız bir kalbe, her zamankinden çok güveniyoruz bazen.. 

Yorucu geçen bir gecenin sabahında, sabah gözyaşlarımı silip, güneşle tekrar doğduğum bir sabahtı. Tercihlerimin beni ittiği bir yolda çarpıştık sadece. Alışık olduğumun dışında ne varsa, sendeydi. Gelişine izin verdim. Bir cümleyi yanlış anlama ve hayatımın ortasına yerleşmene de.. Bir sürü cümle kurdum ve aldığım cevaplara inanmayı öğrendim. Ele avuca gelmiyordun oysa, haklı olduğum her cümle de sinirlenmene göz yumdum. Gürültüyle giderken, depremler yaratıp enkaz oluşturmaya alışkındım aslında, yine de kıyamadım. Hiç bir fikrin olmadığı halde, hakkımda düşünmene izin verdim. Hiç birşeyin aksine seni ikna etmeyi denemedim. Senden sonra "hakkında hiç bir fikri bile yoktu." diyeceklerdi ve ben susacaktım. Akıntıya kapılmak gibiydi. Aşık olmak kadar güçlü değil asla ama o akıntıdan anladığım yerde ayrılmakta zor geldi. Doğru zamandı çünkü. Geçmişi sirkelediğim ve bir daha olmamasını göze aldığım bir sabahtı.. Canımı yakamıyordu artık geçmişin geri gelişleri ve her zamankinden kolaydı "git" demek. Yüzümü kim olsa güldürecekti ve ben seni seçmiştim. İlk baktığımda gördüğüm adam olmadığını anladığımda da hazmetmem gerektiğini düşündüm. Başkaları söylediklerinde haklıydı ama kendimce verdim cevabını. Adına, adını harcadıklarıma.. Sonra kaybedildiğimde ne kaybettiğini bilecek kadar beni tanımamış olacaktın oysa.. Boşa harcanmış zaman, kaybedilen emek olacaktın. "Neden yani? Nasıl?" olacaktın ve adımların atılmaması gereken... Vicdanlı davranmayacak ve kendinle beraber bana da yalan söyleyecektin. Utancı olmuştun içinde bulunduğun cümlelerin.. Yanılmıştım. Ve sen, yanılgıları düzeltecek kadar güçlü bir adam değildin...

Değer görmediğim yerde kalacak kadar ucuz olmadım hiç bir zaman. Bunun farkındaydın belki de ve gitmemi bekledin. Gürültü yapmadan, uzatmadan, adam gibi hoşça kal demeden gittim. Söylenecek çok şey vardı, susarak gittim. Söylediklerimi değil, istediklerini anlayacak birini cümlelerime değer görmedim. Çok öfkelendim, çok kırıldım ve konuşmadım. Hayal kırıklığı diyeceğim bir mazi olmana izin verdim. İttirerek götürmeyi kendime yakıştıramadım hiç bir zaman.. Biliyordum, zaman silecekti izlerini.. Yine de doğruydu işte zaman..

Zaman doğruydu ama sen yanlıştın...