4 Haziran 2013 Salı

Bazen...

Bazen o kadar acıyor ki, bir yumru oturuyor boğazıma. Nefes alamıyorum, yutkunamıyorum. Tek bir kelime etsem dökülecek ya göz yaşlarım; susuyorum. Bastırıyorum. Soranlara "boşver" diyorum. Seni anlatamıyorum. Gözlerim ışığını kaybediyor, kendime direniyorum. O kadar acıyor ki; bedenimi hissedemiyorum. Soğuk suyun altında uyuşurken, ve akarken izlerin tenimden, göz yaşlarımın sıcaklığını hissedemiyorum. Dağılıyorum. Parçalanıyorum. İnsan tek bir kelimeye nasıl sığarmış? Yediremiyorum.

O kadar neşeliyim ki; insanlar rahatsız oluyorlar. Olduğum gibi davranamıyorum. İyiyim dediğime inandıramıyorum kimseyi. Gözlerim batıyor, uyuyamıyorum. Bazen saatlerce aynı fotoğrafa bakıyorum. Bir kere daha gözlerimin kimseye öyle aşkla bakamayacağını biliyorum. İnsanın sonu yaşadığını bilmesi ne tuhaf. Yollarım çıkmıyor sana ve sarhoş olup kapına gelemeyeceğim kadar uzaksın bana... Hoş hiç bir zamanda yakın olmadın ya... 

Yağmur başlıyor saat sabahın 4'ü. Çıkıp yürüyorum. Kendimi koruma ihtiyacı hissetmiyorum artık. Savaşmıyorum. Yapmak zorunda olduklarımı yerine getirmekle geçiyor günler. Sonrası can yakan rüyalarla dolu. Ve çivi çiviyi söker dese de insanlar, yerine kimseyi koymak istemiyorum. Sen benim yerime çoktan birini koymuş olsan bile...

Bazen bir koku geçiyor yanımdan, yutkunuyorum. Artık tanımadığım bir adamı özlüyorum. Çok özlüyorum. Kollarım boş kalmayacak belki ama dizlerimde uyuyan sen'im bir daha olmayacak. Kendimden verip, verdiğimi anlatamadığım bir sen yok. Affetmek için, affedebilmek için; her gün kendimi acıtmak zorunda kaldığım bir sen yok. Sen'im yok artık.

Ölünün ardından saklanmaz ya eşyalar ben atmaya kıyamadım. Elinin kolunun değdiği herşey yerinde üstelik. Bazen silmek istesem de fotoğraflarını; kendimi anlatabilmek için binlerce kere uğrunda düş'tüğüm adamı, yok etmeye varmadı ellerim...  Yani anlayacağın yine yapamadım, senin fütursuzca yapabildiklerini...

Bazen içim sıkıldı. Ben yine seni merak ettim. Elim gitmedi telefona. Giden birini aramaya sevgimin büyüklüğü izin vermedi. Bensiz daha mutluysa, daha iyidir de dedim. Kendimi olur olmaz şeylere verdim...

Ben sende, senin kendinde sevemediklerini sevdim. Sen defalarca neyi ardında bırakıp gittiğini göremedin. Öldü dedim. Bir daha hiç görmeyeceksin, sesini duymayacaksın, dokunmayacaksın. Ne farkı var ölüp giden annenden? Alışacaksın dedim kendime. Geçecek. Sanki annemin ki geçmiş gibi...

Bu gece kandil gecesi ve ben yine sana dua edeceğim tüm içtenliğimle. Beddua etmem ama, ellerimi açmış dua ederken akan göz yaşlarımın hesabı sorulursa ne yaparsın bilmem. Bunca kırılmaya, acıtılmaya, haksızlığa, hak etmediğim her şeye karşı, senin için hala güzel dualar edebiliyorken sormazlar mı adama; ne yaptın? diye.. Ve bir başkası yapar mı sana benim yaptığımı?... İçi acıyarak "mutlu et onu Allah'ım" der mi? 

Bazen... Bazen o kadar acıyor ki; sıktığım yumruklarım avuç içlerimi kanatıyor. Şimdi ne yöne gitsem, sebebi sen. Ne kadar acıtsam bedenimi az. Ve kime sarılsam, kapattığımda gözlerimi, adını söyleyemediğim bir sen, geriye çekildiğimde, boğazımdaki yumru...


2 yorum:

  1. Özellikle ''Bu gece kandil gecesi ve ben yine sana dua edeceğim tüm içtenliğimle. Beddua etmem ama, ellerimi açmış dua ederken akan göz yaşlarımın hesabı sorulursa ne yaparsın bilmem.''
    bölümü süper anahtırını buldugunda bile bukadar tatlı gülümseyen birinin böyle bir hatırası olduğunu bilmek bile üzücü....

    YanıtlaSil
  2. Herşeyle mutlu olabildiğim için, bu kadar üzüyorlar zaten. Ben yine de anahtarımı bulduğumda bile mutlu olmaya devam edeceğim...

    YanıtlaSil