11 Ekim 2013 Cuma

Senin ellerin

Herkes gibi benimde sakladığım bir flash belleğim var elbet... Bir kaç satır yazı, bir kaç eski fotoğraf için açtım bu gün... Rastgele bir fotoğrafa tıkladım sonra... Ellerin çıktı karşıma, bana sarılmış, senin o Tanrı ellerin...

Tam unuttum dediğin yerden vuruyor bazen hayat. Tam da böyle çakır keyif, radyoda Sezen.. Tam da hani geçti, bak şarkıda onu düşlemiyorum dediğim an.. Senin o güzel ellerin...

Boğazıma bir yumru oturdu önce... Nefesim daraldı.. Kokusu dedim. Nerde acaba?...

Sımsıkı tutmuşsun orda beni. Bir hamakta, düşmekten korkan sana inat gülen mutlu bir ben... Aslında nasıl da özeti ilişkimizin. Karşılaşan ama farklı yönlere giden iki insan olan biz... Nasıl biz olduk? 

Senin Tanrı ellerin... Dokunduğun hiç bir şeye kıyamayan benim hayattan yarı kopup ruhuma nasılda dokunmuştu... Yoldan nasıl çevirmiştin beni bir anda.. Ve bir sabah uyandığımda nasıl evim olmuştu ellerin?

Senin ellerin... Gece beni arayan, yoklayan, ellerimi bırakmayan hep senin ellerin.. Benim yer yüzü cennetim... Kabuslardan arındıran sihirli değneğim... Hep senin ellerin...

Geçti dediğimde, bu da bitti dediğimde, aylar sonra, seneler sonra, unuttuğum bir fotoğrafta, hala çizgilerini ezbere bildiğimi fark ettiğim ellerin.. Fotoğrafta görünmeyen, gözümde canlanan yüzün, benim inandığım bebek gözlerin.. Gözlerinin o kusursuz kahvesi... Uyurken yüzüne oturan masumiyet.. Sadece ellerinde, senin ellerinle geri dönen hayalin...

Senin Tanrı ellerin... Ve ben ellerini öpebilmeyi özledim...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder